25 Eylül 2010 Cumartesi

"Fenerbahçe'de Seks Yasağı Yok"


11 Haziran 1989 tarihinde Özcan Ercan, Rıdvan Dilmen ve Oğuz Çetin'le bir söyleşi gerçekleştirmiş Milliyet için, son bölümde Aykut Kocaman da gelmiş aralarına. Son zamanlarda beğendiğim ve daha çok insanın okuması gerektiğini düşündüğüm röportajları blog'a aktarmaya başladım, bunu da aktarmaya değer buldum.

Not: Ana sayfadaki manşet buydu, ben de bu yüzden aynı başlığı yazdım.

Günlerden cuma. Sabah saat 10 suları... Evet, bugün okullar tatil oluyor, ama sabahın bu saatinde değil herhalde. Fenerbahçe antrenman sahası önündeki bu talebe yığınları da ne.. Kızı erkeği, genci çocuğu, saha ile soyunma odaları arasında dev bir dalga gibi bir o yana bir bu yana koşuşturup duruyor. Ellerinde Fenerbahçeli futbolcuların boy boy posterleri... İşin garibi aynı takım posteri benim koltuğumun altında duruyor. Koyu Fenerbahçe taraftarı oğlum Burak'ın "Allah'ın emri" gibi bir isteği var... Bu haftaki konuklarımız Rıdvan, Oğuz ve Aykut'un poster üzerine imzaları alınacak. O da ne... Birden sağımdan solumdan koşuşan gençler ufacık bir adamın etrafında geçilmez bir duvar örüyor... Binlerce ses birden haykırıyor: "Rıdvan abi, ne olur şuna da bir imza at", "Bir resim lütfen, bir resim çektirebilir miyiz?", "Şunu da şunu da lütfen." Rıdvan gidiyor Oğuz geliyor, aynı saldırı ona, Aykut'la konuşmamız mümkün olmuyor... Etrafımız yine dolu. Yoksa ben İstanbul'da değil, ünlü film yıldızlarının katıldığı bir New York galasında mıyım? "Demek şöhret olmak böyle bir şey" diyerek sakinleşmeye çalışıyorum. Belki oğlumun dürtüsüyle gündeme geldi ama ben bu hafta gerçekten "dört dörtlük" konuklar seçmişim.

"ÇOK HIRSLIYIM"

- Çocuklar öncelikle kutlarım sizi. Uzunca bir aradan sonra rüyalarınız gerçekleşti ve şampiyonluğu yakaladınız. Ne denli bir hasretmiş ki tüm Türkiye'de adeta yer yerinden oynadı. Herkes Fenerbahçe'yi konuşuyor. Koyu bir Fenerbahçeli olan oğlum Burak da: "Anne sen neden Fenerbahçe ile konuşmuyorsun" deyince bu söyleşi zorunlu olarak gündeme geldi!.. Rıdvan dilersen önce senden başlayalım, şampiyonluğun kesinleştiği günden bu yana kendinde ne gibi değişiklikler hissediyorsun?

- Ben önce şunu söylemek istiyorum. Profesyonel futbolcunun amatörden farkı maddiyattır. Ama ben bunları aştım. Sarıyer'de oynarken de maddi sorunum yoktu. Ama Fenerbahçe'yi tercih ettim. Neden? Çünkü oğluma büyüdüğünde: "Bak bu yıllarda ben şampiyonluk gördüm" demek istedim. Bunu yapabileceğim tek takım olduğundan Fener'i tercih ettim. Parayı düşünmedim. Bu güreşçinin altın madalyayı hayal etmesi gibi bir şeydir. Sonunda da düşündüğüm gibi oldu.

- Ama yanılmıyorsam senin Fenerbahçe'de top koşturmaya başladığın günlerde Fenerbahçe pek de şampiyonluğun eşiğinde görünmüyordu. Hatta o günlerde söyleşi yaptığım Semih Bayülken: "Fenerbahçe daha 3-4 yıl şampiyonluk yüzü göremez" demişti.

- Yoo, yoo... Fenerbahçe tahammülsüz bir camiadır. Üç sene bile zor dayandı. Bu süre bile tarihinde rekor. Dördüncü yılda da yakaladı. (Boydan boya göğsünü gösteriyor) Geçen hafta garantiledikten sonra buralarım bir rahat. Eve gidiyorum, rahatım, müsterihim. Relaks derler ya öyle rahatladım. Garantileyene kadar stres içindeydim ve galiba istemeden etrafımdakileri de kırabiliyordum.

- Çok hırslı görünüyorsun futbola karşı.

- Evet, çok hırslıyım.

- Ben zaman zaman zorunlu olarak, tabii oğlum diğer kanalı izlememe izin vermediğinden maçlarınızı izliyorum. Simaen tanıdığım üç dört futbolcudan birisin. Dikkatimi çekti, kaleye çok yaklaşmana rağmen, kendin gol atmıyor, pas vermeyi tercih ediyorsun. Bu hırslı bir yapı için çelişki değil mi?

- Benim hırsım gol değil sonuçtur. Egoist bir yapıya sahip değilim. Yalnız futbolda değil bu, özel hayatımda da böyleyim... Ben forvet oyuncusuyum yüzde yüz gol yoksa atmam pas veririm, bir saniye düşünmem... Sonuca bakıyorum, gol atmışsak kendim atmışım gibi mutlu oluyorum. Beni Rıdvan yapan en önemli özellik de bu galiba...

- Oğuz, sen bu konuda ne düşünüyorsun? Rıdvan, hırslıyım ama bencil değilim diyor. Oysa ona "Şeytan" lakabı takılmış? Bu nereden geliyor?

- (Oğuz gülerek konuşmaya giriyor) Bence Rıdvan "Şeytan" değil de çok yetenekli. Yetenekli olduğu için de öyle akıl almaz hareketler yapıyor, en imkansızı gerçekleştiriyor ki, "şeytanlık" diyorlar... Ben tabii bu "şeytan" kelimesini futbol olarak alıyorum... İnsan olarak dediği gibi hem maçlarda hem özel yaşamında çok iyi niyetli bir çocuktur. İyi niyeti daima ön planda tutan samimi bir arkadaştır.

- Oğuz, Rıdvan'ın şöhreti konusundaki düşüncelerin ne? Kendisi iki yıldır Fenerbahçe'de, son bir yıldır da beraber top koşturuyorsunuz. Bu haklı kazanılmış bir şöhret mi? Nedir diğer arkadaşlarından farkı?

- Benim düşüncem, izin verirseniz, Rıdvan'dan önce basından bahsedeceğim. Bugüne kadar belli dönemlerde yıldızlar ortaya çıkarılmıştır. Tabii hakkı ile çıkmışlardır. Yetenekli oldukları için o noktaya ulaşmışlardır. Uzun süredir de Türkiye'de bir yıldız yoktu futbolda. Bence basın ve kamuoyu bir yıldız arayışı içerisindeydi. En uygun Rıdvan'ı gördü ki onu öne çıkardı. Haklı olarak bu sonuç doğdu tabii... Bence de Türkiye'deki en yetenekli futbolculardan biri. Basın onu ele almıştır ve bu duruma getirmiştir.

- Yani Rıdvan'ın bu noktaya gelişinde basının payı büyük diyorsun?

- Rıdvan bir şey yapmadın mı bu duruma geldi? Hayır yaptı... Futbolda sonucu etkileyen kişiler çok tutulur. Ne kadar iyi olursanız olun, ne kadar iyi oynarsanız oynayın, sonuç önemlidir. Mesela ben orta sahada oynarım. Ne kadar iyi oynasam, ne kadar güzel çalım atsam önemi yoktur. Ama onun yerine orta sahada gezineyim. Bir pas verip gol attırayım. Doksan dakika yürüyeyim ama sonunda gol attırayım, maçı alalım, ben o zaman makbul adamım... Rıdvan da öyle... Sonucu değiştirebilen bir adam. Bencilliği yok biraz önce de dediğim gibi. Gol atmasını da beceriyor. Gol attırmasını da... Ben onun bu noktaya gelmesini çok normal karşılıyorum. Son yıllarda Türkiye'de onun gibi futbolcu yetişmedi.

- Sence Rıdvan daha da iyi olabilir miydi?

- Şimdi Rıdvan en üstte. En üstte olduğu için de belki doyum noktasına geldi. Ama daha çok çaba harcarsa, antrenmanlarını daha çok yaparsa, özel hayatına biraz, tabii dikkat ediyordur da, aşırı derecede dikkat ederse, kendini tutarsa, bence Avrupa'nın her takımında oynar... Şu haliyle de oynar da, o zaman daha da iyi oynar...

- Ne diyorsun Rıdvan, doyum noktasına gelmiş olabilir misin?

- Bakın benim en önemli özelliğim doyumsuz bir yapıya sahip oluşum... Doymuyorum... Bu ün de yetmiyor bana... Hep daha ileriyi, hep daha iyiyi, hep daha başarılıyı arıyorum. Gazeteler beş yıldız veriyor. Hakikaten de iyi oynuyorum ama kendimi eksik görüyorum. Daha iyi oynayabilirdim diyorum. Mesela maçlardan önce çok rahat uyurum ben, ama maçtan sonra uyuyamıyorum.

- Başarıyı sürdüren hırstan söz ediyorsun.

- Zaten önemli olan bu. Başarıyı sürdürmek. Zor tarafı bu ünün, şöhretin.

"OĞUZ HAKLIDIR"

- Oğuz'dan seninle ilgili gözlemleri aldık Rıdvan. Sen onun hakkında ne düşünüyorsun? Futbolu ve kişiliği tabii...

- (Şeytan şeytan gülümseyerek yanıt veriyor bana) Onun yanı başında bu işi yapmak biraz zor olacak. Arkasından konuşsam olmaz mı? Şaka bir yana size Oğuz'un en kısa ve öz tanımını şu örnekle yapayım. Ben bir yerde oturuyor olsam, bir haber gelse Oğuz kavga ediyor diye. Ve kavga ettiği kişi de benim kardeşim olsa... Bilirim ki Oğuz haklıdır... Herkesin de söylediği gibi dünya güzeli bir insan, örnek bir kişi...

- Ya futbolu?

- Bana göre tartışmasız Türkiye'nin en iyi futbolcusu. Mesela benim performansımın yükselmesinde en büyük etken Oğuz'dur.

- Nasıl bir etken bu?

- Oğuz pasör bir oyuncu. Sanki benim istediğim pasları, özel benim için hazırlayıp sunuyor gibi... Ben forvette olduğum için iyi pas gelirse iyi oynaarım. O pası da Türkiye'de atabilen en iyi oyuncu... Bencil de değildir. Kolektif futbolun en önde gelen kişilerindendir. Futbol ne emrediyorsa onu yapar...

- Biraz da özel yaşamdan ve futbolcunun başarı trendi üzerindeki etkilerinden söz edelim. Biraz önce Oğuz da değindi. Özel yaşama aşırı itina gerekiyor. Ama sen bugün bir şöhretsin, bir idolsün... Sana yönelik ilgi çok olmalı... Özel yaşamı korumak, dikkat etmek zor olmalı senin için?

- Tabii, haklısınız... Ben bunu İstanbul'a ilk geldiğimde hissettim. İstanbul bana çok büyük, çok yalnız geldei... Hatta yapamayacağım deyip geri bile döndüm. Çünkü sizin bu söylediğiniz şeylere şartlanarak gelmiştim. Sonra geri döndüm. Ve sanırım bu hissi aştım.

- Nasıl başardın?

- İstanbul'un bazı taraflarına hiç girmedim. Tabii ki insan gezmek görmek ister. Yaşamak ister ama bu isteğimi kısıtladım ve yendim. Ama hiç mi gitmedim. Gazinoya da, gece kulübüne de. Bekarlığım da geçti burada. Ama hiçbir zaman yaşam biçimi haline getirmedim. Çünkü benim yaşam biçimim değil. Ben evimde mutluyum. En büyük zevkim evde yatmak, TV izlemek. Çocuğumla oynamak. İmrenmiyorum da... Gazeteye bakıyorum, bilmem kim, kimle beraber. Şurda, burada, doğrusu hiç imrenmiyorum...

- Hayranlarının ilgisini nasıl aşıyorsun? Bağlantı kurmaya çalışıyorlar mı seninle?

- Tabii kamplarda telefonlar geliyor... Kadınlardan, kızlardan hayranlar çıkıyor. Bu futboluna hayran olanlardan da geliyor... Fenerbahçeli Rıdvan olmanın özelliğiyle beraber olmak isteyen kadınlardan da geliyor... Ama ben bunu aştım... Dediğim gibi mutlu bir ailem var.

- Bu gerçekten senin ününde büyük başarı?

- Bence normali bu olduğu için başarı?

- Bu tür yaşayanların normal olmadığını söylüyorsun. Ama zaman zaman somut örnekler seriliyor kamuoyunun gözleri önüne. Örneğin, Tanju-Hülya ilişkisi... Bu tür serüvenler futbolcunun başarı grafiğini olumsuz etkiler görüşünde misin?

- Tanju'nun ilişkisine giremem tabii... Onların hikayesi bu...

- Ben yalnızca bir örnek olarak verdim... Başarı konusunda...

- Bence yapılan yanlış. Benim kitabımda böyle bir şey yok. Ne oluyor? Kamuoyu bunu kaldırmıyor. Bizim milletimiz, kültürümüz, ahlak bilmem neyimiz derler ya, o bunu kaldırmıyor. O zaman ne oluyor?.. Sen güzelliğini kaybediyorsun. Taraftarların hayranlığı bitiyor. O seni bir idol olarak görüyor. Sen ahlak kavramlarını hiçe sayıyorsun... Bırak kadın kız ilişkisini her şeyine en ufak ayrıntısına kadar dikkat etmelisin. Ben şimdi giyimime de aşırı dikkat gösteriyorum. Takıldığım yere bakmak zorundayım. Yani örnek insan olduğumuz için herkes: "Aaaa Rıdvan geçiyor" diyor... Ama Rıdvan pasaklı bir şekilde geçerse eleştiri alır. Dışarıda hareketlerime dikkat etmek zorundayım.

- Oğuz, sen de oldukça ünlü ve onun yanı sıra çok da yakışıklı bir futbolcusun... Mutlak kadın hayranlarından büyük ilgi görüyorsun. Ama seninle ilgili bir dedikodu yok... Nasıl aşıyorsun bunları?

- Ben İstanbul'a geldiğim günden bu yana aşırı dikkatli olmaya çalışıyorum. Mutlaka dediğiniz gibi arayan soranlar çok oluyor. Veya dolaylı yollara başvurarak ulaşmaya çalışanlar çok oluyor.

- Daha çok sanatçı hanımlar mı ilgileniyor futbolcularla?

- Benim için bu geçerli değil. Olmadı. Çünkü ben o ortamı hiç oluşturmadım.

- Nasıl oluşuyor o ortam?

- Ben nişanlı olarak geldim İstanbul'a...

- Evli gelenler de var...

- Haklısınız. Futbolcusunuz, bütün gözler üzerinizde. Bekar da olsanız, nişanlı da, evli de fark etmiyor. Eğer futbolcu arkadaşlarınızla yanınızda eşiniz ya da nişanlınız olmadan sanatçıların olduğu yerlerde görülürseniz, ilgi çekiyorsunuz. Bir bağ kuruluyor hemen. Ya onlar bir diyalog isteği gösteriyor ya da siz. Bu da ilişkileri doğuruyor. Ben bu tür diyaloglara izin vermedim. Bu da beni uzak tuttu. Bence en önemli olan oralarda yalnız görünmemek.

- Sizin bir de kamplarda uzun süre eşlerinizden ayrı kalışınız var. Bu kamplarda kaçamaklar yapılıyor mu Rıdvan?

- Yok öyle bir şey olmuyor... Aslında bizim antrenörlerin bir prensibi vardır. Hiçbir zaman yasak koymazlar. Dürüstlüğünüze inanırlar. Fenerbahçe kolej takımı gibi, zaten başarımız da oradan kaynaklanıyor.

- Eskiden daha mı farklıymış kamplar? Eski futbolcuların bu yola meyilli olduğu söylenir hep?

- Bilemiyoruz tabii biz de anlatılanları dinliyoruz. Biz şu kampta şuradan kaçmıştık diyorlar. Ama biz daha rastlamadık.

- Peki bu yasak gerekli mi sence? Seks gerçekten futbolcunun performansını etkiliyor mu?

- Bazen her hafta kampa gidiyoruz. Bu yasağın nedeni sadece seks değil. Yani bizi eşlerimizden, kız arkadaşlarımızdan uzaklaştırmak değil. Motivasyon, konsantrasyon. Futbolcunun altı gün süesi var. O ihtiyacını o süre karşılıyor. Pazar günkü maç için cumartesi seks yapıp yapmamak o futbolcuya bir şey kaybettirmez. Ben etkili olduğunu sanmıyorum.

MAHALLE FUTBOLU

- Oğuz, sen yanılmıyorsam, Türkiye'de top koşturan, futbolu Alman kökenli olan birkaç futbolcudan birisin. Kaç yıl top oynadın Almanya'da?

- Benim Almanya kökenli oluşum, bir Erhan gibi değil... Ben 10 yaşında gittim, 15 yaşında döndüm. Ama ben yıl lisanslı futbol oynadım. Ama bu benim en büyük avantajım oldu. Küçük yaşta başlamam futbola bakış açımı değiştirdi. Düşünerek oynamaya başladım...

- Düşünerek oynamak başarıya daha hızlı mı götürüyor?

- Hem de çok... Beyninizi ufak yaşta kullanmaya başlıyorsunuz. Bu nedenle Avrupa'da futbolcu 18 yaşına geldiğinde fizik, kondisyon, taktik her şeyiyle hazır olarak profesyonel lige giriyor. Oysa bizde durum çok farklı.

- Ne gibi?

- Biz 17-18 yaşına kadar mahalle arasında futbol oynayıp profesyonel lige giriyoruz. Mahalle futbolunu sokuyoruz lige. Onlar profesyonel lige hazır giriyorlar. Biz ise önce giriyor, sonra kendimizi düzeltmeye çalışıyoruz. 10 yaş ile 17 yaş arasındaki süreç çok önemli.

- Sen yanlış hatırlamıyorsam inşaat mühendisisin. Neden mühendislik değil de futbolu tercih ettin?

- Gençliğimde futbol oynarken yaşamımı bu yoldan kazanacağım diye bir düşünce yoktu. Severek okuyordum. Aslında hedefim doktor olmaktı. Ama giriş imtihanında ancak Sakarya Mühendisliği tutturabildim.

- Kazansaydın ve doktor olsaydın, yine futbolu tercih eder miydin?

- Tıbbı kazansaydım, futbola ayıracak zaman bulamazdım. Futbol çok sevdiğim bir meslek, ama doktorluk ağır basardı.

- Oğuz, 26 yaşındasın, daha kaç yıl futbol oynayacaksın?

- Yaş vermek istemiyorum. Ama Fenerbahçe'de başarılı olduğum yıllarda oynamak istiyorum. Başarısız olduğumu sandığım zaman bırakacağım.

KORKULU RÜYA

- Rıdvan, biraz da başka konulara değinelim. Hayat pahalılığı seni etkiliyor. Gerçi çok kazanıyorsun ama şimdi iş adamları bile dertli bu konuda?

- Türkiye'de futbolcular anormal para kazanıyor. Hele bir işçiyi düşünürsen yüreği yanıyor insanın. Bu yıl bizim aylığımız 6 milyondan aşağı düşmedi. Büyük para. O yüzden ben enflasyona rağmen biraz dağınık davrandım. Zaten elim çok açıktır. Kim para istese veriyorum. Hanım bakkal borcu diyor, ne kadar, 400 bin lira, çıkarıp veriyorum, telefondu filan bir-bir buçuk milyon, mesela en son çıkardım 450 bin lira verdim 15 bilet aldım.

- Ne bileti?

- Pazar günkü maç için... Eşimiz dostumuz bilet istiyor... Ver para diyemezsin ki... Ben diyemem... Adam zaten nasıl versin ki... 100-150 bin lira maaş alıyor. 30 bin bilet parası ağır geliyor. Şimdi bize para geliyor ya... Ben 450 bin lirayı önemsiz görüyorum. Ver ordan 15 bilet diyorum...

- Sen kaç yıl daha futbol oynayacaksın?

- Fiziki kondisyonum sekiz yıl daha diyor ama ben dört yıl sonra futbolu bırakacağım...


- (Rıdvan yanımızdan ayrılıyor. Bir başka sözü varmış. Biz de ancak antrenman sonrası aramıza katılan gol kralı adayı Aykut'la söyleşmeye başlıyoruz.) Evet Aykut, bu hafta seni zor bir maç bekliyor, hem 100. gol var, hem de gol krallığı? Neler olacak sence?

- Şimdi 100. golün başka bir değeri var. Sanıldığı gibi maddi değil manevi bir değer bu. Zaten arkadaşlarla konuştuk. Ödül paylaşılacak. Ödül için 100. gol kavgası olmayacak. Onur kavgası olacak. Benim isteğim ne biliyor musunuz? İnşallah 100. gol atılır da stresten kurtuluruz. Benim gol atmam daha kolay olur. Çünkü en az iki gol atmak istiyorum.

- Sen şimdi Tanju'nun önünde misin?

- Evet... Bir golle önündeyim...

- Tanju korkulu bir rakip mi senin için?

- Tanju uzun yıllardır gol atma özelliği taşıyor. Son üç yılda gol kralı olmuş, altın ayakkabı sahibi. Son yıllarda Tanju'yu pek zorlayan futbolcu çıkmadı. Kader diyelim artık bu, bu yıl bana göründü. 27 golle öndeyim. Tek amacım var. Gol krallığını garantilemek.

- Peki ya altın ayakkabı?

- O biraz zor. Ayrıca Romenler bu işe ambargo koymuş gibi. Daha şimdiden 34 golleri var. Arkadan gelenin de 29... Altın ayakkabı çok uzak... Benim hedefim gol krallığı...

- Umarım başarırsın.

2 yorum: