6 Temmuz 2016 Çarşamba

Fenerbahçe'nin son zamanlarına dair...


Bayağıdır Fenerbahçe'yle ilgili yazı yazmıyordum, bu nedenle uzun bir yazı olacak, özet geç demeyin :)

Fenerbahçe'nin son yılları konuşulurken hep "3 Temmuz'a dönelim" denir ya, aslında daha da geriye gitmek lazım. Bilindiği gibi Fenerbahçe, Daum yönetiminde 2 yıl üst üste şampiyon oldu, 90 gol-81 puanlı 2005-06 sezonunda ise dramatik bir şekilde 3. şampiyonluğu kaçırdı. Fenerbahçe'nin kaderi Denizlispor maçı sonrası değişti. Aziz Yıldırım, istifa ettikten sonra geri döndü ama Daum'u geri getirmedi. Zico geldi, 100. yılda şampiyon olundu ama sadece 70 puan-65 golle..

Daum'un 25 gol+11 puan üstünlüğü olmasına rağmen, sırf şampiyonluk kaçtığı için Alman teknik adam başarısız kabul edildi. Belki uzun yıllar Fenerbahçe'nin ligde 90 gol attığını göremeyeceğiz, yıllar geçtikçe Daum'un ilk 3 senesinde oynattığı göze hoş gelen futbolun değeri daha fazla anlaşılıyor... Ersun Yanal'ın oynattığı futbol çok övüldü, Daum'lu 2004-2006 arası Fenerbahçe çok çok daha iyiydi, daha da iyi bir Fenerbahçe izlemedim zaten...

Normal bir takımda olması gerektiği gibi Daum'la devam edilseydi, eminim Fenerbahçe 4. yıldızı Galatasaray'dan çok daha önce takacaktı, biz Fenerbahçelilerin son 10 yılı daha mutlu geçecekti. "E Daum daha sonra yine geldi ve şampiyonluğu kaybettik"demeyin, o takımı Daum kurmadı. Aragones'in Güiza'sıyla oynamak zorunda kaldı. Mutlaka okuyanlar olmuştur, Daum'un o dönemle ilgili gülümseten bir açıklaması var. Aykut Kocaman'a kanat oyuncusu alınması için 8 kişilik bir liste vermiş. Aykut Hoca ise kanat oyuncusu yerine "Türkiye'nin Drogba'sını alıyoruz" deyip Gökhan Ünal'ı aldırmış. Güiza, Semih gibi golcülerin olduğu takıma, Daum istemediği halde...

Daum'lu günlerden bugünlere gelecek olursak...  Fenerbahçe'nin son 5 yılda sadece 1 şampiyonluğu var. Buna rağmen bugün kulüpte seçim olsa, yine açık ara Aziz Yıldırım seçilecek. Bu nedenle insanın fazla bir şey yazası gelmiyor. Ama Vitor Pereira'dan başlayarak kısa kısa kulübün gündemindeki konulara değineyim.

***


Vitor Pereira'yı tanımıyordum, adamı yolda görsem tanımazdım 1000 Türk'ün 999'u gibi. Geldi, açıklamalar yaptı, bizlere umut verdi. "Hücum futbolu oynatacağım" dedi, "Büyük takımlara hücum futbolu yakışır" gibi sözlerle sezon öncesi desteği topladı. "Benim için öncelik defanstır, 1-0 olsun bizim olsun" deseydi, hücum futbolu hastası bir taraftar olarak anlayışını benimsemesem de, en azından kendimi buna göre hazırlardım.

Sezon bitti, Vitor Pereira'lı Fenerbahçe'yi en güzel Nani özetledi: Biz sezon boyunca takım olamadık... Nani'nin bile hocasını eleştirdiği yerde ise bütün sezon takdir edildi Vitor Pereira sırf maçlarda 3 puan kazanılıyor diye. Neymiş, Fenerbahçe gol yemiyormuş, pozisyon vermiyormuş. Kimse de demedi ki koskoca Fenerbahçe böyle defans ağırlıklı oynar mı... Fenerbahçe'nin oynaması gereken güzel futbolu, Şenol Güneş Beşiktaş'a oynattı sezon boyunca. Vitor Pereira belirli ölçülerde iyi bir teknik adam bence, ama kesinlikle büyük takım hocası değil. Çünkü inanılmaz korkak ve korkakların büyük takımda işi yoktur.

Örneğin Slaven Bilic de iyi hoca bence ama küçük takım hocası. Defans oynatmayı seviyor, hiçbir zaman Şenol Güneş gibi göze hoş gelen futbol oynatamaz bu anlayışla. Oğuzhan Özyakup'un da şöyle bir açıklaması var.. "Bilic takımı defansif çıkarmayı severdi, Şenol Hoca sürekli pas yapan orta saha ister. Bu bana inanılmaz katkı sağladı."

Fenerbahçe, Van Persie, Nani, Diego, Fernandao, Gökhan, Caner, Volkan Şen, Kjaer, Volkan Demirel'li kadrosuyla şampiyon olamayarak tarihin en büyük rezilliklerinden birine imza attı ve Vitor Pereira hala takımın başında! 2005/06 sezonundaki gibi güzel oynarız, 90 gol atıp şampiyonluğu kaçırırız, eyvallah derim ve en büyük Pereira'cı ben olurum. Ama bu adam bütün sezon hücum futbolu oynayacağız diye diye sadece 60 gol atabildi ligde. Üstelik son haftalarda sistem değiştirip daha golcü bir takım yaratmasına rağmen...

***


Gelelim Diego'ya... Sonda yazacağımı başta yazayım, Diego Fenerbahçe'de herkesin söylediği gibi beklentileri karşılayamamıştır ve hayal kırıklığı yaratmıştır... Ama...

Arkadaşlarım ve beni takip edenler bilir ki Diego'yu inanılmaz derecede severdim, hala da severim. Özel olarak takip ettiğim, hastası olduğum nadir topçulardan biriydi. Fenerbahçe'ye geldiğinde de çok sevinmiştim doğal olarak. Diego, hiçbir zaman Alex kadar golcü bir futbolcu olmasa da, kariyerinde birçok sezon 10 golü geçmeyi başardı. Werder Bremen'de oynadığı 3 sezonda, sırasıyla 13, 13 ve 12 gol attı. (Bunlar sadece ligde attığı goller) Müthiş performansı sonrası da 25 milyon Euro bonservis karşılığında Juventus'a transfer oldu. Çok öncelere gitmeden, 2012/13 sezonunda da Wolfsburg formasıyla Bundesliga'da 10 gol attı. Az buz rakamlar değil bunlar.

Diego'nun asıl mevkisi nedir? Ofansif orta saha di mi? Peki Fenerbahçe'de kaç maçta 4-2-3-1 ya da 4-4-1-1'in forvet arkasında oynadı? Sayılıdır çünkü Fenerbahçe son 2 yılda maçların %90'ında 3'lü orta sahayla oynadı. İç sahadaki kolay maçlarda bile hem İsmail Kartal, hem de Vitor Pereira 3'lü orta sahayı bozmadılar. Diego hep hocaların isteğiyle kaleden uzak kaldı.

Bu noktada hayatım boyunca duyduğum en saçma eleştirilerden birine değinmek istiyorum. Bir pozisyonda Diego, defansa kadar koşup golü önlüyor. Tümer Metin ise diyor ki, "Diego'nun orada ne işi var. Sen Hagi'yi, Sergen'i, Alex'i oraya koşturamazsın! 10 numara oraya koşmaz, Diego 10 numaralı formayı çıkarsın" Bir futbolcunun defansa gelip golü önlediği için eleştirdiğini ilk kez gördüm. Aslında ben de Tümer'le aynı şeyi düşünüyorum, bana göre de Diego o kadar koşup defansa gelmemeli ama burada eleştirilmesi gereken kim? Tabii ki Vitor Pereira, öncesinde de İsmail Kartal. Ama Tümer, Diego'yu eleştiriyor... Yahu hocası adama o görevi vermiş. Ben orada oynamam dese, "Sorunlu Diego hocasını dinlemiyor, olay çıkartıyor" denilecek. Takımın birçok maçta en çok koşan ismi olunca ise, "Diego gol yollarında etkili değil, gol atamıyor" deniliyor.


Alex, Josef ve Mehmet Topal'ın biraz önünde üçlü orta sahada oynasa, Fenerbahçe'de efsane olabilir miydi? Kaç gol atar, kaç asist yapardı? Peki hocasına "Ben bu mevkide oynamam" diye resti çeker miydi, çekmez miydi? Burada da Alex'in açıklamasından bir bölüme yer verelim:

"Ama benim başarımın kahramanı Daum’dur. Diego’ya bak mesela iyi bir örnek. Çok çok iyi bir oyuncu, kariyeri ortada. Ama ya oynamıyor ya da performansı genelde beğenilmiyor. Çünkü bana göre İsmail Kartal onun iyi yönlerini yeterince koruyamıyor oyun içinde. Problem bu. Ben de Daum olmasa benzer şeyleri yaşardım.

Mesela Daum beni Pierre van Hooijdonk ve Marcio Nobre’nin arkasına yerleştirmek için aldı. Ve üçümüze göre bir sistem oturttu. Pierre sakatlandı, Anelka geldi ve sistemi ben, Anelka ve Tuncay’a göre değiştirdi. Şu an İsmail Kartal’ın sistemine bakalım... 3 ileride 3 ortada oyuncu var. Bu sistemde Diego’yu göremezsiniz. Dışarıda bırakmanız uygundur. Ama eğer hoca derse ki Diego benim için önemli, oynamalı. O zaman sistem değiştirip Diego’yu koyabilirsiniz. Diego’nun pozitif oyun yönünü görmek için onun oynayabileceği sistem tercih etmeniz gerek. Tıpkı Daum’un oyun içinde kötü noktalarımı kapatmamı sağladığı gibi.”

Özetle, Diego hayal kırıklığı yaratmıştır ama hakkında yapılan çoğu eleştiri saçma ve cahilcedir. Bir Tümer'in söylediklerine bakıyorsun, bir de Alex'in sözlerine... Daum olmasa, o dönem Vitor Pereira bizim hocamız olsa, Alex belki de ıslıklanarak takımdan gönderilecekti.

***


Yazı uzadıkça uzuyor, zaten okumayı bırakan çoktan bırakmıştır. :) Bu nedenle içimden geldiği gibi yazmaya devam ediyorum... Biraz da Gökhan Gönül ve Caner Erkin transferlerinden bahsedeyim. FM oynayan herkesin önceliği, oyuncularını bedava kaptırmamaktır. Adeta oyun boyunca birer İlhan Cavcav oluruz. Sözleşme bitimlerine en az 6 ay kala anlaşma yoluna gideriz ki, el bebek gül bebek gibi büyüttüğümüz oyuncular, başka takımlara bedava gitmesinler..

Peki Fenerbahçe ne yapıyor? En önemli yerli oyuncuları, Caner Erkin, Gökhan Gönül ve Mehmet Topal'la sözleşme imzalamıyor, sezon sonunu bekliyor. Bu üç oyuncunun bonservis toplamları 20 milyon Euro. Ama sen Manchester City ekonomik rahatlığındaymış gibi oyuncularla anlaşmak için sezon sonunu bekliyorsun. Sonuç: İkisi gitti, sadece Mehmet Topal kaldı. Böylesine değerli oyuncular gidiyorsa, kızılacak ilk kişiler yönetimdekilerdir, oyuncular değil. Siz hiç Barcelona'nın, Real Madrid'in, Bayern Münih'in değerli bir futbolcusunu bedavaya kaptırdığını gördünüz mü? Göremezsiniz. Adamlar 2 sene öncesinden 5 yıllık sözleşme imzalıyorlar. Sen imzalamıyorsan, demek ki o futbolculara yeterli değeri vermiyorsundur... Oyuncu böyle bakar olaya.

Madalyonun diğer yüzü ise... Tuncay Şanlı, Avrupa'ya gittiğinde bonservis kazandırmadığı için arkasından sallayanlar, küfredenlerin Caner Erkin'e hiçbir şey demediklerini görüyorum. Ne fark var? Kulüpte hiçbir şeyin standartı yok ki zaten... Sen Caner'i 1 kuruş kazandırmamasına rağmen alkışlarla gönderirsen, Gökhan'a da bu kadar kızamazsın. Neticede yaş itibari ile Caner, Gökhan'dan çok daha fazla bonservis getirebilecek bir futbolcuydu.


Gökhan Gönül meselesine gelince... Yine beni takip edenler bilir, kırgınlık olmuştur ama Rüştü'yü hala çok severim. Hiçbir zaman sorun çıkarmamıştır. Volkan, Emre Belözoğlu gibi abuk sabuk işlere kalkışmamıştır. Bu kulüpte son 20 yılda dayak yiyen tek futbolcudur. Buna rağmen o dönem kulüpten ayrılmayıp oynamaya devam etmiştir, sonrasında da Barcelona'ya kadar gitmiştir muhteşem performansıyla... Alex, Volkan, Gökhan, Caner, Emre Belözoğlu, Van Persie vs... Amigodan dayak yeseler neler olur? Biri bile kulüpte kalır mı? Peki o amigonun, tribün liderinin hali ne olur? Rüştü'yü döven İbrahim Gümüştekin'in hala Anadolu GFB'nin lideri olduğunu, hem Sedat Peker, hem de Aziz Yıldırım tarafından desteklendiğini biliyor musunuz?

Tüm bunları geçtim, Zico, Rüştü gibi bir kaleciyi 3. kaleci olarak düşünüyordu. Ben yurt dışına transfer olmasını istiyordum, Beşiktaş'a gittiği için tabii ki Rüştü'ye kırgındım fakat o dönem Gürcan Bilgiç'e röportaj vermişti "Ben hala Fenerbahçeli Rüştü'yüm, bunu da Beşiktaş başkanı ve yöneticileri biliyor" diye. O röportajdan sonra da Rüştü'yü savundum hep. Rüştü konusuna peki neden girdim şimdi... Gökhan'ı da aynı Rüştü'yü savunduğum gibi savunuyor olabilirdim şu an. Ama o yaptığı karaktersizlikte Tümer Metin olmayı seçti. Hiç farkı yok.


Gökhan Gönül, fanatik Fenerbahçeli Ercan Saatçi'nin de bulunduğu bir ortamda "AYLAR ÖNCE" Beşiktaş'a imzayı attı. Bakın attı diyorum, çünkü bunu ben dahi çok "net" bir şekilde duyduysam, basındaki "baron"lardan bilmeyen yoktur. Ön protokol ya da başka bir şey... Ortada hiçbir şey yokken Gökhan'ın Beşiktaş'a imza attığı söyleniyor lig devam ederken, Gökhan bunu sürekli yalanlıyor, sonunda da Beşiktaş'a transfer oluyor. Sürekli yalanlamasa, hakkında haber yapanlara şerefsizler vs. demese, yine bu kadar kızmayacağım. Haftalarca bu imza işinin yalan olduğunu söyledi, sonrasında da resmen Beşiktaş'ta. Bir Fenerbahçeli bu saatten sonra Gökhan Gönül'e neden inansın? Gökhan Gönül benim için artık Tümer Metin'den farksızdır, en az onun kadar karaktersizdir kişilik olarak.

Ben Revivo-Baliç ikilisini Galatasaray'da izlemiş adamım. Sonrasında da Rüştü. Koymaz artık Gökhan'ın Beşiktaş'ta, Galatasaray'da oynaması. Benim Gökhan'a asıl kızdığım nokta şu... "Şampiyon olamazsak çok ağır fatura çıkar. Herkes kendine dikkat etsin" demişti Galatasaray derbisi sonrası. Hatırlayacaksınız, aynı maçta Diego'yu da taraftarın önüne atmıştı. Sen böyle kabadayı gibi açıklamalar yapıp Beşiktaş'a gidemezsin... Bu mu hesap vermek, bu mu çok ağır fatura ya... Üstelik paylaştığı veda mesajında da Fenerbahçe'nin adını anmıyor, tek "Fenerbahçe" geçmiyor Instagram paylaşımında... Senelerce hem Aziz Yıldırım'ı, hem taraftarları yalayıp, şampiyonluk yarışı sırasında Beşiktaş'a imza atan futbolcunun Tümer Metin'den hiçbir farkı yoktur, nokta.

*** Çelişkilerle dolu kulübün, çelişkilerle dolu başkanının sözlerine de değinip yazıyı noktalayayım. Aziz Yıldırım, İsmail Kartal döneminde şu sözü söylemişti: Bundan sonra başarı İsmail Kartal'ın, başarısızlık Aziz Yıldırım'ındır. Ne oldu, o kaldı, İsmail Kartal gitti. O sezon sonuna gelelim... Açıklaması şu şekilde: İsmail Hoca'ya kefilim. Yine kefilim. Şampiyonluk kaçtı, suçlu benim evet. 50 milyon Euro harcasam şampiyon olurduk. Ama 50 milyon Euro'yu harcasam kulübe ihanet etmiş olurdum... Fenerbahçe'nin geleceği olmazdı...

Bunları diyen Aziz Yıldırım ne yaptı, bir önceki yıl yapmadığını yapıp 50 milyon Euro'luk transfer yaptı. Yine şampiyon olamadı. Şampiyon olamamasını geçtim, kendi deyimiyle söylüyorum, "Kulübe ihanet etti". Peki bu sözleri bir kişi bile Aziz Yıldırım'a hatırlatabildi mi? Hatırlattı diyelim, Aziz Yıldırım'ın yanıtı ne olurdu? Sen Terraneo diye bir adam getiriyorsun, transferleri ona yaptırıyorsun, sonra eleman deyip gönderiyorsun. E belki şampiyonluk Terraneo'yu gönderdin diye kaçtı? Fenerbahçe'nin böyle çelişkilerle dolu bir başkanı olursa, teknik direktörü de sezon başı defalarca hücum futbolu oynatacağım deyip defans oynatır, bu çelişkileri sorgulayan mı var?


Yine diyor ki, "Nani için Çin'den 20 verdiler satmadık, 25'e kadar da çıkacaklardı pazarlık yapsak" Bunu devre arası için söylüyor, bugün Nani 20'lere değil, 8.5'a gidiyor... Koca kulüpte bunu başkana sorabilecek tek bir kişi dahi yok.

Pereira yerine herkesin tanıdığı, kaliteli bir teknik adam getirilse, sırf Nani değil, Caner ve Gökhan da kulüpte kalacaklardı belki. Pereira ile ilk takışan Van Persie oldu ve adam tüm bu olumsuzluklara rağmen ligi 16 golle tamamladı, onun da performansı kesinlikle artacaktı. Kovulunca verilecek 3-4 milyon Euro'luk tazminat mı Vitor Pereira'yı takımda tutan? Belki bu 3 milyon Euro yüzünden 50 milyon zarar edecek kulüp.

Diyelim ki, bir şekilde Beşiktaş çöküşe geçti ve Fenerbahçe de öyle veya böyle şampiyon oldu. Bu Fenerbahçe'de doğruların yapıldığı anlamına gelmez. Nani'nin vatandaşı Pereira'yı eleştirdiği yerde kimse bizim onu desteklememizi beklemesin. Galatasaray bu durumdayken zaten Fenerbahçe için en kötü ihtimal 2.'lik. Aziz Yıldırım da sağolsun Fenerbahçeli taraftarları 2.'liğe alıştırdı, sorun edilmiyor kaçan şampiyonluklar...