24 Ağustos 2012 Cuma

Alex ve Cristiano


Tipinden de belli olduğu gibi Ronaldo o zamanlar neredeyse liseli... 19 yaşında. Bizim al yanaklı hat-trick'i yaptığında Cristiano'nun elinden hiçbir şey gelmiyordu... Ulaştığı nokta muazzam.

Not: Alex ve Aykut Kocaman konusunda sonuna kadar haksız olan Alex olsa da, taparcasına sevdiğim bu iki adam arasında taraf tutmak bana gelmez. Dolayısıyla şimdilik bir şey yazmıyorum. Belki aylar sonra, belki de Alex ayrıldığı zaman...

21 Ağustos 2012 Salı

Sami Yen Sarı-Lacivert...


Fotoğraf 4 Şubat 2001'de oynanan İstanbulspor-Fenerbahçe maçından... İstanbulspor o sezon çoğu maçını Kadıköy'de oynarken (Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor maçları dahil), Fenerbahçe'ye karşı da Ali Sami Yen'i tercih edince ortaya bu görüntü çıkıyordu... Maçı Fenerbahçe Serhat'ın golleriyle 2-1 kazanmıştı ve 3 gün sonra da Galatasaray'la unutulmaz 4-4'lük kupa maçı oynanacaktı...

19 Ağustos 2012 Pazar

Hatırlayanlara Selam Olsun...


Bu pozisyon gözümün önünde olmuştu, kaç yıl geçmiş...

Fenerbahçe'nin Esas Sorunu...


Ne benim de çok istediğim kalite oyun kurucunun henüz alınmaması, ne de Sow'un etkisizliği...

Fenerbahçe'nin asıl sorunu yukarıda gördüğünüz iki büyük insanın aşırı formsuz oluşları... Buna paralel olarak da Alex'in 25 gün sonra 35'ini bitirip 36'sına basacak yaşa gelmesine rağmen hala hiç dinlenme fırsatı bulamadan her maça ilk 11'de çıkması ve yedek bırakılma durumunda bile kıyametin kopması... (Bkz: Son Galatasaray maçı öncesi) Zidane futbolu 34'ünde bıraktı, Del Piero 35'inden sonra Juventus'ta daha az süre aldı, (Örneğin son yılında 23 maçın 19'una sonradan girdi.) Aykut Kocaman daha 30 yaşında bu takımda yedek kalıyordu ve yeri geldi en kritik Trabzonspor maçında şampiyonluğu getiren golü attı... (Son 3 maçını 90 dakika izlediğim henüz 32 yaşındaki Ronaldinho'yu da bu Fenerbahçe'de 11'de başlatmam, öylesine kaçak oynuyor ki...)

Lafın özü, orta sahaya o beklediğimiz adam alınmasa bile, bu iki efsane kendini toparladığında ve Alex dinlenme fırsatı bulduğunda Fenerbahçe şimdikinden çok daha iyi durumda olacak...

Son söz, Orhan Şam seni sevmiyorum ve Sow bu sistemin kesinlikle tek santrforu olamaz... Yakında uzunca bir değerlendirme yazacağım inşallah, herkese iyi bayramlar...

14 Ağustos 2012 Salı

Erzurum Günlüğüm


Büyük Fenerbahçeli arkadaşım Melih Eskinazi, Süper Kupa maçı için taa Erzurum'a gitti ve nihayet maç günlüğünü yazdı. Bana da blog'umda paylaşmak düşer... İşte sonu skor olarak kötü biten gün Melih Eskinazi'nin gözünden...

"Pazar günü tüm Türkiye’nin gözü Süper Kupa Finali’nin oynanacağı Erzurum şehrindeydi. Özellikle Kadıköy’deki son maçta yaşanan olaylardan sonra, derbinin nasıl bir atmosferde geçeceği büyük merak konusuydu. Malum 3 Temmuz’dan bu yana yaşanan süreçte …..

Bol telefon trafikli geçen bir cumartesi gecesi ardından, Tuncay hatırası çubukluyla düştüm yollara. Tarifeli bir seferle Sabiha Gökçen havalimanından Erzurum’a hareket edecektik ki, bir de ne görelim? Sayıları en az bizim kadar olan Galatasaray taraftarı da bizimle aynı uçakta. Havalimanında alıntı olmaktan mı korktuk dersiniz, yoksa başka bir şey mi dersiniz bilmem ama aramızda en ufak bir gerginlik bile yaşanmaması enteresandı. İşte bu ruh haliyle indik Erzurum’a. Sağolsun Taner Karabağ kardeşimiz en iyi şekilde ağırladı
bizleri otelinde. İlerleyen saatlerde öğlen yemeği için meşhur Koç Cağ Kebabı restoranına gittik. Kapıdan girdiğimizde, yüzlerinden de belli olduğu üzere İstanbul’dan gelen Galatasaraylı taraftarları gördük. İçerde ufak çaplı bir sessizlik yaşansa da, yine en ufak bir gerginlik yaşanmadı. Cağ kebabını da afiyetle götürdükten sonra sıra gelmişti kiralanan minibüsle stadın yolunu tutmaya. Erzurum için iftar vakti olmuştu tam stadyum gişesinden geçerken. Maçın başlamasına 1.5 saatten fazla bir süre vardı ama tribünler dolmuştu bile. Maraton ve numaralı tribünler ortadan bölünmüştü eşit dağılım için. Fakat ne hikmetse Ankara’daki Türkiye Kupası Finali’nde olduğu gibi, protokol tribünü yine Fenerbahçe taraftarlarının sınırları içerisinde kalıyordu.

Neyse biz konumuza dönelim en iyisi. Hakemler sahaya çıktığında, Fenerbahçe taraftarları Cüneyt Çakır’ı tribünlere çağırıp “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratı yaptı. Aynı Aykut Kocaman gibi, kendisi de eğilerek selamladı Fenerbahçe taraftarını. Hızını alamayan taraftar “polise kalkan eller kırılsın” tezahüratıyla devam etti. İşin ilginç yanı, maç sonunda Cüneyt Çakır’a küfür, polislere de yabancı maddeli saldırı gerçekleşti. Maç başlayana kadar Maraton tribününde yaşanan ufak çaplı bozuk para alışverişini de unutmamak lazım :). Böylece biraz da olsa, derbi havasına girmiş sayıldık.

Bu arada stattaki 30.000 taraftarın yaklaşık %75’lik bir kısmını Erzurumlu futbol severler oluşturuyordu. Bunun dışında kalan %24’lük kısmı İstanbul’dan gelen Galatasaraylılar, %1’lik kısmını da İstanbul’dan gelen Fenerbahçeliler oluşturuyordu. İtiraf etmeliyim ki, ilk kez bir deplasman maçında kendimi bu kadar yalnız hissetmiştim. EMEĞİ GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİRİM!!!

Maçın ilk golünden sonra müthiş bir şekilde organize olan Galatasaray taraftarı meşale şov yaptılar. Bunların bir kısmı sahaya, bir kısmı da üzerimize atıldı. İşin en komik kısmı ise, sahaya düşen bir meşaleyi, Eboue’nin yerden alıp Galatasaray seyircisine fırlatmasıydı.

Maçın 2. yarısında yediğimiz golden sonra, Muslera’nın arkasında bulunan Fenerbahçe taraftarları ses bombaları ve bilimum yabancı madde ile Galatasaray taraftarının yaktığı meşalelerin üzerine çıkmak istedi. Ambulansa yakın yerde olmamdan dolayı kafaları yarılan birçok kişiyi yakından görme fırsatı buldum. Sayısını bilmiyorum ama en az 40 kişinin kafasına dikiş atılmıştır. İçlerinden öyle bir manzarayla karşılaştım ki, gözyaşlarıma hakim olamadım. Yaşı en fazla 6-7 olan bir çocuk, babasının kucağında ambulansa yetiştiriliyordu. Gömleğinin rengi kıpkırmızıydı. Çocuğunu ambulansa bindirdikten sonra dışarı çıkartılan baba, yerinde duramıyor, sağa sola koşturuyordu. Öteki oğlu olduğunu düşündüğüm bir başka çocuğa sarılıp, beraber ağlamalarına şahit oldum. Ardından ambulansın yanında duran polis, hemen arkamızdaki güvenlik görevlisine “kulağı kopmuş” diye seslendi. O anda dünyam yıkıldı. Pazar günü oynanan ve hayatımda ilk kez en ufak heyecan duymadığım bu derbi, benim için o anda bitti.

Son olarak devre arasında yanımda duran yaşlı amca ile aramızda geçen konuşmayı anlatmak istiyorum. Yaşlı amca “bugün hayatımın en mutlu günü” diyerek yanımıza geldi. “Noldu amca? Neden?” deyince de “Hayatımda 2. kez Fenerbahçe maçına geldim. 1.'si askerliğimi İstanbul Kartal’da yaparken, 2.'si de bugün. Torunum ne zaman ki Süper Kupa’nın Erzurum’da oynanacağını duydu, hemen onu maça getirmem için yalvarmaya başladı. İşte bugün torunumla beraber hayatımda 2. kez Fenerbahçe’yi canlı izliyorum” dedi. Belki kendisinin yüzüne söyleyemedim ama Fenerbahçe’nin benim için ne ifade ettiğini bir kez daha bana hatırlattığın için teşekkür ederim Amcacım.

NOT: Gecenin en güzel pankartı ise; “Alex de bizi görebilecek” idi.

Günün en enteresan olayı ise; Maç sonunda arabanın camına oturan Fenerbahçe formalı birinin Galatasaray bayrağı sallamasıydı. Nasıl bir kafa olduğunu hala çözemedim... :(

Melih Eskinazi"

29 Temmuz 2012 Pazar

Kırık Bir Aşk Hikayesi...


En dandik Türk filmini bile defalarca izleyen birinin, bu filmi ilk olarak 24 yaşında, bundan 10 gün önce izlemesi, benim değil Türk televizyonlarının ayıbı. :(

Net efsane ötesi bir film... 38 tane Issız Adam, 73 tane 500 Days of Summer eder. Daha fazla bir şey yazmayayım, siz de benim gibi bu zamana kadar atladıysanız, en kısa sürede bir yerden edinip 2 saatinizi ayırın. Pişman olmayacaksınız, teminatı benim!

Kadir İnanır, Hümeyra, Ömer Kavur ve Selim İleri teşekkürler...

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Hande Yener...


Hangi maçtan olduğunu çıkarmak zor ama 2002/03 sezonundan olduğunu belirteyim...

Edit: Twitter'dan Celal Umut Eren, fotoğrafın Kızılyıldız'la oynanan sezon açılış maçından olabileceğini, çünkü Hande Yener'in o maçta konser verdiğini söyledi. Bana da eklemek düştü...

13 Temmuz 2012 Cuma

Kocaman...

İki kupürle devam edelim geçmiş yolculuğuna... İkisi de beni son bir yılda "saha dışı" konularda fazlasıyla hayal kırıklığına uğratan fakat hala deli gibi sevdiğim Aykut Kocaman'la ilgili... Arzu Bayru ile evleniş tarihi 14 Haziran 1989... 2. kızının doğum tarihi ise 2 Ocak 1997. Kızlarının adlarının Ekin ve Yağmur olduğunu belirteyim...


1 Temmuz 2012 Pazar

Topçunun Kralı...


Adam gibi Euro 2012'de tanıyıp da açık ara en sevdiğim futbolcu... Sol bek gibi sol bek. 10 tane Ziegler etmesi bir yana, 8 tane leşi olan İtalyan mafyası&İbrahim Seten karışımı tipiyle de kendini sevdirdi. Oynadığı ilk maçta kaç kez hücuma çıktı sayamadım... Yeterince teknik, mücadele üst düzey, koysan sol önde de oynar. Ki sağ bekte de oynadı ve Prandelli'yi mahcup etmedi.

4 yıldır oynadığı Palermo'dan nereye transfer olacağını merak ediyorum, inşallah daha fazla izleyeceğimiz bir takıma geçer. Finalde İspanya'yı tutacak olsam da, onlar kazanırsa da üzülmeyeceğim...

30 Haziran 2012 Cumartesi

Sümer'in Dört Atlısı...


Valla hangisi Jarro'ydu, hangisi Eduardo'ydu hatırlamıyorum... O ara Trabzonspor'a sürüyle acayip topçu geliyordu. Salazar'lar falan... Trabzon'un ilk Brezilyalısı Rogerio Oliveira genç yaşta vefat etti, araştırdığımda üzülmüştüm. Baştan 1 ve 3 numaralı abiler iyidirler inşallah... Özkan Sümer tarafından ucuza getirilişleri ve ligin ilk maçında İnönü deplasmanından zaferle (ilk golü atan Demiray'ı da anayım) dönüşleri hiç unutulmadı. En sağdaki Da Silva, bence "en az" Aurelio kadar yetenekliydi ama harcandı diyerek postu sonlandırayım...

2 Haziran 2012 Cumartesi

Saçlara Gel


Seedorf'ün forvete daha yakın oynadığı, gerçek 10 numara olduğu zamanlar... Ki ben o zamanlar kendisinin hastasıydım... Neyse, postun konusu Seedorf'ün oyunu değil, saçları. Taribo West'in yeşile boyayıp unutulmaz bir görüntü oluşturduğu saçlarıyla yarışmaz mı?


Sergen & Sergen


Fotoğraf 12 yıl öncesinden... Sergen, Sergen adlı atını severken, yani öperken...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

3'ü 1 arada...


Sergen, Hami ve Gökdeniz... Bugün hangi takımda var böyle bir üçlü? Bu takımda Oktay Derelioğlu ve Erman Özgür de vardı. Söylenecek söz yok...

Not: Trabzonspor 2000/01 sezonunu 5. sırada tamamladı. Fenerbahçe'yi de az daha şampiyonluktan ediyorlardı. 30. haftadaki maçı Hami'nin golüyle 1-0 kazanmıştı Karadeniz ekibi ve Fenerbahçe bu yenilgiyle Galatasaray'ın 3 puan gerisine düşmüştü...

28 Mayıs 2012 Pazartesi

"Bayrampaşa Salkım Saçak"


Fenerbahçe, 11 Ocak 1989'da Bayrampaşa ile deplasmanda hazırlık maçı yapıyor, tribün kapasitesi yeterli gelmeyince yandaki apartmanın hali ortada...

Tama yakın bir kadroyla mücadele eden Fener, maçı da yıldızlarının golleriyle 6-0 kazanmış.

Fotoğrafı da Gürcan Bilgiç çekmiş Milliyet adına...

26 Mayıs 2012 Cumartesi

120...


Engin İpekoğlu (1999)
Recep Çetin (1997)
Gökhan Keskin (1995)
Bülent Korkmaz (2005)
Arif Erdem (2003)
Oğuz Çetin (1998)
Ogün Temizkanoğlu (2002)
Abdullah Ercan (2003)
Orhan Çıkırıkçı (1996)
Hakan Şükür (2007)
Saffet Sancaklı (1996)
Sergen Yalçın (2003)
Mutlu Topçu (1995)

***

Bu 13 futbolcu, Rüştü'nün de ilk kez A Milli Takım forması giydiği 5-0'lık İzlanda zaferinin kahramanları... Tarih 12 Ekim 1994. Aradan 18 yıl geçti, dile kolay...

Yanlarındaki tarihler ise milli takımda son oynadıkları yıllar... Hakan Şükür ve Bülent Korkmaz'ı bir kenara koyarsak, en yakını 9 yıl önce Ay-Yıldızlı forma için ter dökmüş... Bülent'in 7, Hakan'ın ise 5 yılı geçti...

Özetle, Rüştü'nün yaptığı iş, "boru değil"...

Bir Dönem Sona Erdi...

2008'den 2012'ye geçen 4 yıl... Tarihin en iyi takımının hocası işte böyle yaşlandı...


5 Haziran 2008'de 2 yıllık sözleşmeye imza atarak Barcelona'nın başına geçti...



Saçlar falan yerli yerinde o zamanlar...


İlk bakışta yedek kulübesi gibi duruyor değil mi?


İdmanlarda klasını konuştururken...


Adamım Henry'yi yedek bırakıyor diye az küfretmemiştim zamanında...



Kendi döneminin büyük futbolcusu Klinsmann'la...


Saçlar gitmeye başlıyor... :)


Muhtemelen Ibrahimovic klasik küfürlerinden birini ediyor burada hocasına...


Nisan 2010, belalısıyla...


Şanslı çocuklarla...


Bir başka önemli bakış...



Efsane görüntü... Eee, Manchester United'ı yenip Şampiyonlar Ligi'ni kazandılar...


Saçlar gitti ama karizma gitmedi...


4 yılda nasıl yaşlandığının özeti... Dert sahibi olmuş.



1999'dan, 2011'e...


Unutulmayacak...


Messi'yle vedalaşma...


Ve mutlu ayrılık...