1 Eylül 2018 Cumartesi

2018/19 Fenerbahçe değerlendirmesi



Fenerbahçe, Ali Koç'un başkan seçilmesiyle birlikte yeni bir yola girdi. Dile kolay, 20 yıllık Aziz Yıldırım dönemi sona erdi. Her ne kadar yönetim, teknik adam ve takımın yarıya yakını değişse de, Aziz Yıldırım döneminin kalıntılarının ve etkilerinin tamamen ortadan kalkması uzun süre alacaktır.
Yılların Aziz Yıldırım muhalifi olarak seçim sonuçlarına en çok sevinenlerden biriyim. Ali Koç da gerek seçim dönemi yaptığı açıklamalar, gerek FB TV'de katıldığı programda gerçekleri taraftarlara sunmasıyla sadece Fenerbahçelilerin değil tüm futbolseverlerin takdirini kazandı.

Sportif direktör Damien Comolli ile anlaşıldı, sonrasında Aykut Kocaman-Phillip Cocu değişikliği geldi. Talihsiz Benfica kurası, sezona kötü başlangıç derken tarihler bugün 1 Eylül'ü gösteriyor, transfer dönemi sona erdi. 

29 gol atan golcüsü Gomis'i gönderen Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nde bu kadar kolay bir kura çekmişken golcü alamadı. Beşiktaş da aynı şekilde son gün Burak Yılmaz transferini gerçekleştiremedi. Dolayısıyla cebinden 50 milyon Dolar parayı Fenerbahçe'ye veren Ali Koç'a, FFP şartları ortadayken transferler nedeniyle ağır eleştiriler getirmek acımasızlık olur. Zaten en kötü Ali Koç yönetiminin bile Aziz Yıldırım'la geçen son yıllardan çok daha iyi olacağı düşüncesindeyim. Fakat madem Fenerbahçe'nin bir sportif direktörü var ve teknik adam dahil tüm transferleri o yapıyor, iyisiyle de kötüsüyle de geride kalan 3 ayın eleştirisini yapmalıyız.

***

Sevelim sevmeyelim, Fatih Terim ve Şenol Güneş çok kariyerli, dönem dönem çok başarılı, yaşları 70'e yaklaşan iki teknik adam. Süper Lig'in ustaları. Diğer tarafta da iktidar destekli Başakşehir ve Abdullah Avcı. Bu ligde yabancı teknik adamlara medyanın yaklaşımı ortada. Zico'dan beri, yani son 10 yıldır hep Türk hocalar şampiyonluk yaşadı. Ertuğrul Sağlam'ın, Hamza Hamzaoğlu'nun şampiyonluk yaşadığı ligde hep mi yabancı hocalar başarısız? Suçu onlara atmak en kolayı. Çok uzağa gitmeye gerek yok, kısa süre önce Tudor'a basın toplantısında sorulan sorular Fatih Terim, Şenol Güneş, Aykut Kocaman'a sorulabilir mi? Yerli hocalar bariz bir şekilde medyayı, taraftarı arkasına alarak yabancıya avantaj sağlıyor. Bu başka bir yazının konusu... Ersun Yanal dışında Fenerbahçe'yi çalıştırma kapasitesinde boşta yerli hoca yoktu, Ali Koç da onu hiç düşünmedi. Belki Aykut Hoca'ya ayıp olmasın diye, belki de Aziz Yıldırım'la yaşadığı sorunlar nedeniyle. 

Hem Christoph Daum sevgim, hem de Alman hocaların ülkemizdeki başarıları nedeniyle hep Alman ekolünden hücumcu bir hoca istemişimdir. Birçok isim yazıldı çizildi, Phillip Cocu'da karar kılındı. Cocu futbolcuyken çok sevdiğim bir isimdi. Kariyeri ortada. Teknik adam olarak da Hollanda'da iyi bir performansı var. Başarılı olmasını en çok isteyenlerdenim. Çok şanssız bir dönemde Fenerbahçe'nin başına geçti. Hem rakiplerde en iyi yerli hocalar var, hem Fenerbahçe'nin kadrosu rakiplerinin oldukça gerisinde, hem de FFP nedeniyle kadro yeterince güçlendirilemedi. Bunların hiçbiri alınan Malatya ve Göztepe mağlubiyetlerinin bahanesi olamaz ama şartlar nedeniyle Cocu'yu eleştirirken de dozu kaçırmamaya çalışıyorum.

***

Gelelim Comolli ve transferlere. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak Ali Koç'a sonuna kadar güveniyorum ama aynı güveni Comolli'ye duyma zorunluluğum yok. Geride kalan 3 ayda yaptıklarıyla da güvenim giderek azaldı Fransız direktöre. Fenerbahçe'de transfer sezonunu ikiye ayırmak lazım. Giuliano-Josef'in satışının öncesi ve sonrası... Az değil tam 22.5 milyon Euro. Elde para yokken yapılan transferlerle, sonrasında yapılanları aynı değerlendiremeyiz. Neticede bu oyuncuların satışı Arap piyangosu gibi oldu, satılacaklarının garantisi yoktu.

Mevki mevki gidelim.. Transfer döneminin ilk haftalarında geç de olsa Volkan Demirel'le sözleşme yenilendi. (Bu arada, şeffaflığa çok önem veren Ali Koç'tan en büyük isteğim tüm oyuncuların maaşlarının açıklanması. Volkan ne kazanıyor bilmiyoruz? Büyük Fenerbahçeli olmakla, boş sözleşmeye imza atmakla övünen Volkan 500 bin euro mu alıyor, 3 milyon Euro mu? Bunu bilmeliyiz.) Volkan ile sözleşme imzalandı imzalanmasına da... Klasikleşen bir şekilde sezona yine kötü başladı ve Bursaspor'dan Harun transfer edildi. Üstüne bir de Kameni var ve hala gönderilemedi. Fenerbahçe için oldukça yetersiz olmasına ve 24 yaşına gelmesine rağmen Erten de bir yere kiralanmadı. "Wonderkid" Berke'yi de ekleyince tam 5 tane kalecimiz var. Bir plansızlık olduğu açık. Avrupa'da 5 tane kalecisi olan başka bir takım olmayabilir. Üstelik 5'ini toplasak maalesef iyi bir Rüştü Reçber yapmaz.

Sağ beke transfer yapılmadı. Isla, Şener ve bir de yarım Dirar var. Sol beki düşününce şükrediyor insan :) Isla sezona iyi başlamıştı bence, izlediğim maçlarda beğenmiştim ama Cocu da Aykut Hoca gibi Şener'e dönüyor. Yeterli değiller, Gökhan Gönül gibi sağ beki daha çok ararız.

Stoperde Skrtel, Neustadter'e ek olarak Diego Reyes transfer edildi. Tanıdığım bir oyuncu değil birçok transferimiz gibi. Tanımadığı oyuncuyu oradan buradan izleyip daha önceden tanıyormuş gibi yorum yapanlara da çok sinir oluyorum. Tanıma zorunluluğumuz mu var kardeşim her futbolcuyu... Umarım Neto'dan iyi çıkar. Neto da geldiğinde övülüyordu, sonucu gördük. Comolli oldukça umutlu konuştu Reyes için, göreceğiz. Bonservis verilmediği için sıkıntı yok. Ek olarak Yiğithan var, bir de kullanılabilecek Mehmet Topal. Türkiye Ligi için yeterli sayılır fakat yeri geliyor Skrtel dahi inanılmaz hatalar yapıyor. 

Sol bek takımın en yetersiz mevkisi. Transfer yapılmadığı için oldukça kızgın ve üzgünüm. Hasan Ali Kaldırım yetenek fakiri bir arkadaşımız. İsmail Köybaşı ise oldukça yetenekli bir oyuncuydu bana göre. Ama Beşiktaş'tayken geçirdiği çok ağır sakatlık sonrası geriye gitti. Yeteneğinden eser kalmadı. Şu anda da ortalarda yok. Yine de özellikle hücumda Hasan Ali'den iyidir. Abdullah, Ümit Özat, Vederson, Roberto Carlos, Andre Santos, Caner sonrası bu ikiliye kalmamız takımın Aziz Yıldırım döneminde ne derece kötü yönetildiğinin özetidir. 

Orta saha... Mehmet Topal-Josef ikilisinin bozulduğuna sevineyim mi, yeterince kaliteli, yaratıcı bir oyuncu alamadığımıza üzüleyim mi bilemiyorum. Sonuçta Jailson-Elif-Benzia orta sahasıyla oynayacağımız yazılıp çiziliyor. Jailson'u ve Benzia'yı tanımıyorum, ilk kez duydum. Geçen sene olmayan Elif'i de sayarsak, Topal oynamadığı takdirde yepyeni bir orta sahamız olacak. Uyumları, takımın oturması derken 2 ay geçecektir, umarım şampiyonluk yarışında çok gerilerde kalmayız bu süreçte. Wilshere ve Sissoko hayalleri kurarken Jailson ve Benzia'ya kalmamız hayal kırıklığı yarattı, bu bir gerçek. Mehmet Ekici güven vermiyor, Ozan Tufan elde kaldı, Tolga Ciğerci transferine sevindim. Genç Ferdi'yi ise henüz göremedik.

Sol açık ve sağ açık... 4-3-3'te, özellikle de takımın gol yükünü sırtlayan Giuliano'nun ayrılışından sonra kenarlarda oynayan oyunculara büyük iş düşüyor. Herkesin tanıdığı Ayew kiralandı, fakat maalesef şimdiye dek oldukça kötü maçlar çıkardı. Barış Alıcı yeteneğini belli etti, takımın yeni Serhat Akın-Tuncay Şanlı'sı olmaya aday. Ama ben hem Barış'ın, hem de Elif'in yavaş yavaş takıma girmesi gerektiğini düşünüyorum. Alper, Eskişehir'de orta saha hatta önlibero oynayarak yükselmiş bir oyuncu. Bizde ise sadece kanatlarda görev alıyor. Forvette dahi elinden geleni yapsa da bence asla Fenerbahçe'nin ileri üçlüsünde oynayacak yeterlilikte değil. Şans bulduğunda iş yapan Aatıf ise kayıp.

Valbuena apayrı bir mesele. Bence takımın en yetenekli oyuncusu. (Fenerbahçe'nin en yetenekli oyuncusunun Valbuena olması da üzücü) Kritik bölgede yaptığı top kayıpları benim de sinirimi bozuyor fakat gayet istekli ve kaçak oynamıyor. Giuliano çok kaçak oynuyordu. Cocu da son maçlarda forma şansı vermedi, hatta son maçta oyuna dahi sokmadı. Cocu bu kadar tecrübeli bir oyuncuyu sonradan bile oyuna sokmuyorsa bir bildiği vardır diyeceğim ama 2 maçtır gol atamayan Fenerbahçe'de Ayew kadar oynayacağından şüphem yok.

Santrforda ise Bas Dost ile büyük beklentiye girdik. Çok istediğim bir transferdi. Burada şov yapardı. Slimani istekli ve fizik olarak iyi durumda olsa da oynadığı 2 maçta da önemli gol fırsatlarını değerlendiremedi. Umarım bu akşamki Kayserispor maçıyla birlikte gollerini sıralamaya başlar. Soldado satılsa iyi olurdu ama elde kaldı. Bir zamanlar çok sevdiğim, hastası olduğum Soldado'yu bu halde görmek beni üzüyor. Diğer bir golcümüz Frey ise "kapalı kutu" transferler arasında en olumlu baktıklarımdan. Çünkü formda geliyor. Her ne kadar yetenek takıntım olsa da, formda 6/10'luk oyuncu, formsuz 8/10'luk oyuncudan iyidir. 

Muhtemelen bir süre sonra ilk 11 şöyle oluşacak: Harun/ Şener-Skrtel-Reyes-Hasan Ali / Jailson-Elif-Benzia / Ayew-Slimani-Alper(Barış). Beşiktaş ve Galatasaray 11'lerinden oldukça geride bence.

***

Comolli'ye olan asıl eleştirilerime gelirsek... 

Kulüpler için neredeyse şampiyonluktan da önemli olan tek şey Şampiyonlar Ligi'ne girmek. Çünkü çok büyük bir gelir var. Kura şanssızlığı ile Benfica gelse de, bu maçlara daha iyi kadrolarla çıkabilirdik. Golcü olarak Alper oynadı ya... Başta Slimani, transferlerin bazıları erken yapılsa Benfica'yı büyük ihtimal yine eleyemezdik ama şansımız artardı.

Diğer önemli bir konu. Burada belki direkt Ali Koç'un isteği vardır, bilemiyorum. Josef ve Giuliano'dan gelen 22.5 milyon Euro'nun belki de yarısını kullanmadık bu transfer döneminde. Kapalı kutu, tanınmayan oyuncular aldık satışlar sonrası. Fenerbahçe'nin inanılmaz bir borcu var, diğer yandan da FFP sınırlaması.. Ali Koç çıkıp bu sezon Berke'yi, Ferdi'yi, Barış'ı, Elif'i oynatacağız dese ben de dahil herkes destek verirdi. Ama öyle bir durum yok ve şu an şampiyonluk/Şampiyonlar Ligi hayati bir önem taşıyor. Bu 22.5 milyon Euro'nun hepsi kullanılıp daha kaliteli transferler yapılsaydı, şampiyonluk şansı artacaktı. FFP'de o kadar açık veren Galatasaray dahi men almadıysa, Fenerbahçe'ye de bir şey olmazdı. 

Marco Fabian konusunda ise apayrı bir rezillik yaşanıyordu az daha. Skandal son anda önlendi. Taraftarın tepkisi de işe yaradı bence burada.

Takımın en eksik noktası sol beke transfer yapılmaması, 2. sınıf da olsa Emre Belözoğlu tarzı solak bir orta sahanın alınmaması, Ozan Tufan-Dirar-Kameni gibi oyuncuların elde kalması da Comolli'ye yazılacak diğer eksiler... Her ne kadar Dirar gibi vasat oyuncuları kadroya Aziz Yıldırım yönetimi ve Aykut Kocaman katsa da, bunları olabildiğince elden çıkarmak da Comolli'ye düşüyor. Şu an 15 yabancımız var ve bugün bir oyuncu liste dışı kalacak.

***

Özetleyecek olursam... Ali Koç'un Fenerbahçe'nin kurtarıcısı olduğuna inananlardanım. 2 dönem yani 6 yıllık süreçte Fenerbahçe'yi oldukça başarılı ve kendini döndüren bir kulüp haline getireceğine inancım tam. 

Bu sezon özelinde ise Fenerbahçe'nin şampiyonluk şansını Galatasaray ve Beşiktaş'a göre az buluyorum. Rakiplerin hem yerli hoca, hem de kadro avantajı var. Ocak ayında transferde neler olur bilemem ama Phillip Cocu bu kadroyla Fenerbahçe'yi şampiyon yaparsa inanılmaz bir başarıya imza atmış olur.

Transferde de keşke bu kadar geç kalınmasaydı, Benfica maçına en uçta Alper ile çıkmak zorunda kalmasaydık, çok adam almak yerine Giuliano ve Josef'in satışından gelen parayla az ama öz, yani gerçekten kaliteli oyuncular alsaydık. Örneğin Beşiktaş Karius'u uygun şartlarda kiralıyorsa, biz de alabilirdik. Volkan, Harun, Kameni, Berke derken maliyet nerelere geldi. Elde para yokken, ilk dönemde yapılan transferlere olumlu bakıyorum, sonrası ise hayal kırıklığı bende. Jailson, Benzia, Frey, Reyes... Dileğim çok iyi çıkmaları, o zaman da gelip burada Comolli'yi överim. Bas Dost, Wilshere ve Sissoko transferlerinde yaşananların, Volkan ile sözleşme yenilemenin, Marco Fabian ve Emre Akbaba'nın iyi bir ders olması dileğiyle...


26 Mayıs 2017 Cuma

Aykut Kocaman meselesi...



Şu sıralar hükümet ile Aziz Yıldırım arasında adeta bir köprü olan Rıdvan Dilmen, son zamanlarda Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'nin başına geçeceğini sıklıkla söylemeye başladı ve iki taraftan da bir yalanlama gelmediğine göre, Aykut Kocaman Fenerbahçe'ye döndü diyebiliriz.

Sonda yazacağımı başta yazayım, bir Fenerbahçe taraftarı olarak Aykut Kocaman'ı teknik direktör olarak asla Fenerbahçe'de görmek istemiyorum. Gelsin başkanımız olsun, çok isterim. Çok da yakışır... Ama İsmail Kartal-Vitor Pereira-Dick Advocaat dönemi sonrası Aykut Kocaman'ı 1 dakika dahi Fenerbahçe teknik direktörü olarak görmeye tahammülüm yok... Aykut Kocaman'a değil, onun oynattığı "bayık" futbola dayanamıyorum.

***

Başa dönelim... İlk futbol efsanem Aykut Kocaman. Rüştü'ler, Boliç'ler, Okocha'lar öncesi... Hala da en sevdiğim 5 Fenerbahçe futbolcuyu saysam, yeri bankodur. Ekşi Sözlük'te, Twitter'da ve bu blog'da kısa bir arama yapıldığında Aykut Kocaman'ı bir zamanlar ne kadar çok sevdiğim görülecektir.

İsteyenler için birkaç örnek koyayım buraya...

https://eksisozluk.com/entry/14476693 (Bu yazıyı yazdığımda 20 yaşındaydım.)

***

Fenerbahçeli taraftarlar arasında Alex'in ayrılığı sonrası bir kırılma olduğu açık. Alexçiler ve Aykutçular olarak ikiye bölünüldü. Sırf Alex'in Fenerbahçe'den bu şekilde gönderilmesine yol açtığı için bile Aykut Kocaman'ı istemeyen Fenerbahçeli sayısı oldukça fazla. "Alex-Aykut" meselesinde Aykut Hoca'ya hak verdiğim yönler var. Alex'in de hatası var, Twitter'da hocası için "Kıskanç" yazmak gibi. Ama iki tarafı da okuyup dinlediğimde, %80 oranla Alex'in yanındayım ve bu hiç değişmeyecek. Fakat Alex meselesi hiç yaşanmamış olsa dahi, ben bugün de Aykut Kocaman'ı teknik direktör olarak istemiyor olacaktım ve bu yazıyı yazma nedenim de bu... Lafı uzatmadan Aykut Hoca'yı istememe sebeplerimi sıralayayım...

1- Nuri Bilge Ceylan filmi yavaşlığı

Sinemamızın yüz akı Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerini bilirsiniz. Çoğu insana ağır gelir. Çok yavaş ilerler. Filmlerini yarıda bırakan, izlerken uyuya kalan çok arkadaşım var. Sinemaya gönül veren bir insan olarak ben bile bazı filmlerini fazlasıyla sıkıcı buluyorum. İzlemesi sabır gerektiriyor. Maalesef ama maalesef Aykut Kocaman futbolu da böyle. Bayık, yavaş, ağır... Üstelik Nuri Bilge Ceylan filmlerindeki kalite de asla yok. Şu da var, Nuri Bilge Ceylan, Tarkovski gibi yönetmenlerin film sayısı sınırlı. Ağır da olsa izlemek isterseniz kısa sürede hepsini izleyebilirsiniz. Fakat futbol öyle mi... Yılda 50-60 tane Fenerbahçe futbol maçı izliyoruz ve bu yavaşlık eziyete dönüşüyor, çekilmez bir hal oluyor.

2- Efsane golcünün golü sevmemesi

Hepimiz çocukluğumuzdan itibaren "top" oynadık. Bu oyunu icat edenler bir top, iki kale var demişler. En önemli şey de eskiden beri "Gol". Bu oyunun varlık sebebi gol atmak. Gol yoksa futbol da yok.

Aykut Kocaman Türk futbolunun efsane golcülerinden biri. Zaten bunu herkes biliyor ve fazla bahsetmeye de gerek yok. Süper Lig'de 200 golü geçen 5 isimden biri ve 3 kez de gol kralı oldu.

Bunları niye mi yazdım? Böylesine efsane bir golcü olduğu halde, teknik adamlık döneminde golden bu kadar nefret eden az insan gördüm... Gerçi bu ayrı bir yazı konusu, Mancini, Ertuğrul Sağlam gibi örnekler de var. Ama bu dalda oscar Aykut Hoca'ya gider.

Ben bir taraftar olarak takımımın olabildiğince çok gol atmasını istiyorum, gelene 4, gidene 5 atmayı hayal ediyorum. 2003-2006 arası Daum dönemi yaptık bunu. Daum'la 2005/06 sezonunda tam 90 gol attığımızı unutmayalım. Biz yetişemesek de bu kulüp 103 golle rekor kırdı, rekorda en büyük pay da Aykut Kocaman'a ait. O ise her maçı 1-0 kazanmayı yeterli görüyor. Hele skor 2-0 olmuşsa 3. golü asla düşünmüyor. Böyle garanticilik olmaz olsun...

"Futbolun katili Türk hakemleri" diye bağırılır tribünlerde.. Ben de elinde yeterince imkan olduğu halde takımına defans futbolu oynatan hocalara "Futbol katili" diyorum ve maalesef Aykut Hoca da bu örneklerimin başında geliyor. Bu mesele açıldığında "Defansif diyorsun, gol attırmıyor diyorsun peki öyleyse 2010/11 sezonunda nasıl 84 gol attık?" sorusu soruluyor. Benim de yanıtım hep aynı.. "Unutma, beğenmediği, istemediği 34 yaşındaki Alex o sezon tam 28 gol attı."

Not: Alex'in 2008/09 ve 2009/10 sezonlarında 11'er golü vardı.


3- Düz futbolcu sevdası, yıldız futbolcu düşmanlığı

Fenerbahçe'nin kadrosunda her zaman "gerçekten" yetenekli futbolcular olmuştur. 2000/01 yılındaki şampiyonluğu Revivo/Rapaiç'le kazandık, 2003/04'te Van Hooijdonk olmasa şampiyonluk imkansızdı. Kısa sürede ayrılsa da Ortega'nın yeteneğini, çalımlarını kim unutabildi? Alex döneminden iyi biliyoruz ki Okocha, Ortega, Revivo, Rapaiç gibi aklımıza gelen ne kadar gerçek yıldızımız varsa, Aykut Kocaman hepsinin karşısında. Onun yıldızı Cristian. Cristian'a bir Alex'miş gibi yaptığı övgüleri unutamıyorum.

Kadromuzda şu an bulunan Hasan Ali Kaldırım, tam Aykut Kocaman futbolcusu... Yeteneği kısıtlı Hasan Ali'nin azmini çok takdir ediyorum ama Aykut Hoca maalesef takımın tamamını Hasan Ali Kaldırım ve benzeri futbolculardan oluşturmak istiyor. "Düzlük" Aykut Kocaman futbolunun yapı maddesi olmuş. Yönettiği Anadolu takımlarında dahi Alexander Hleb gibi Arsenal ve Barcelona'da oynamış bir isme dayanamaması da bunun kanıtı.

4- Zirveye oynayan Anadolu takımı ekolü

Bu tweet'i Mayıs 2013'te yazmıştım... "Sezon bittiğine göre artık yazabilirim. Aykut Kocaman Fenerbahçe'yi oyun olarak "Zirveye oynayan Anadolu takımı"na çevirdi."

Sanırım en uygun tanım bu. Vitor Pereira, Dick Advocaat dönemi de maalesef devam eden bu anlayışı Fenerbahçe'ye Aykut Kocaman getirdi.

Geriye dönelim. Benim Aykut Hoca'dan çok umutlu olduğum dönemler. 24 Ekim 2010. Galatasaray ile Kadıköy'de oynuyoruz. Meşhur Pino'lu maç... 0-0 bitiyor, iyi de oynamıyoruz ama Aykut Hoca maça Alex, Niang, Stoch, Dia dörtlüsüyle başlıyor. Üstelik orta sahanın ortasında da Emre Belözoğlu ve Mehmet Topuz'u oynatıyor. Kariyerindeki en hücumcu 11 olabilir. Böyle ofansif 11'le başladığı için benim için sorun yok.



7 Aralık 2011.. Yine bir Galatasaray maçı. Aykut Hoca maça öyle korkak bir 11'le başlıyor ki, şu tweet'i atmışım maçtan önce.. "Deli gibi sevdiğim Aykut, soyadına yakışır kadro çıkartamadı. Sanki Fenerbahçe değil Küçükköy" Bienvenu ve Alex dışında gerçek hücumcu yok. Sonuç mu, Alex son dakikada attığı golle skoru farkı ikiye indiriyor: 3-1. Hatırlayamayanlara Eboue'nin gol attığı maç diyeyim.. Fenerbahçe'de 5 yıl kalmalı dediğim Aykut Kocaman'ın hocalığını sorguladığım günler..

Son bir derbi örneği daha vereyim. Unutulmaz Süper Final maçı... Maç 0-0 bitti herkesin hatırlayacağı gibi. Fenerbahçe'nin kaç tane gol pozisyonu aklınıza geliyor? Benim hiç gelmiyor ne yazık ki. Aklıma gelen şey "İyiyim, oynarım" diyen Alex'i 75'te oyuna sokması... 1-0'cı Aykut Hoca bu maçı da sonlarda atacağı bir golle kazanmayı hedeflemişti ama Dia'nın kırmızı kartı planları bozdu...

Şimdilerde Beşiktaş'a son dakikada attığımız golle beraberliğe sevinir olduk ya... Bu takım 3 yıldır şampiyonluğa uzak ve işte bu derbilerde oynadığımız Anadolu Takımı oyununu Fenerbahçe'ye monte eden isim de Aykut Kocaman'dır... Alex-Niang-Stoch-Dia'lı dörtlüyle devam etseydi desteğim sonuna kadardı ama Fenerbahçe'ye böyle korkak, çift ön liberolu bir anlayışın hakim olmasını kabullenemiyorum...

5- Başkana paravan olacak olması

Aziz Yıldırım'ın canlı yayında söylediği sözler var ve insanlar bunları unutmuş değil. "Ersun Yanal benden sonra da bu kulübe giremez. Aykut Kocaman ise benim dönemimde bu kulüpte çalışamaz" dedi. Aykut Kocaman'ın bu sözlere rağmen takıma dönecek olmasını geçtim, Aykut Hoca'yı takımın başında görmek isteyen, onun için tribünlere gidecek azımsanmayacak bir kitle var. Aziz Yıldırım'ın, "İstifa" diye bağıran tribünleri uyutmak için Aykut Kocaman'ı paravan olarak kullanacağı çok açık.

Hoş, Advocaat defalarca "Benden iyisini bulabiliyorlarsa düşünmesinler hemen getirsinler" dedi alaycı bir şekilde. Adamın haklı olduğunu bildiklerinden kovamadılar...

***

Aykut Kocaman Fenerbahçe'yi şampiyon yapabilir, yapamaz diye bir şey yok. Keşke yapsa. Ama benim bahsettiğim şey şampiyonluktan daha önemli.

Bu sezon hiç Napoli'yi izlediniz mi? Beşiktaş'la eşleştiler, herkes izlemiştir az çok... Sarri'nin yönettiği Napoli bu sene Avrupa'da en çok beğendiğim takım... Şampiyon mu oldular? Hayır. Avrupa'da final mi oynadılar? Ona da hayır. Fakat öyle güzel hücum futbolu oynuyorlar ki benim için gönüllerin şampiyonu... Fenerbahçe, Napoli'nin bu sezon oynadığı futbolun yarısını oynasın başka bir şey istemem zaten.

***

Kapanışı Mehmet Demirkol'la yapalım... "Aykut Hoca'nın gelmesi bir daha Alex'lerin, Anelka'ların olmaması demek. Bunu kabul ediyor musunuz? Kabul ediyorsanız tamam gelsin Aykut Hoca."

Ben kabul etmiyorum, siz?

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Fenerbahçe'nin son zamanlarına dair...


Bayağıdır Fenerbahçe'yle ilgili yazı yazmıyordum, bu nedenle uzun bir yazı olacak, özet geç demeyin :)

Fenerbahçe'nin son yılları konuşulurken hep "3 Temmuz'a dönelim" denir ya, aslında daha da geriye gitmek lazım. Bilindiği gibi Fenerbahçe, Daum yönetiminde 2 yıl üst üste şampiyon oldu, 90 gol-81 puanlı 2005-06 sezonunda ise dramatik bir şekilde 3. şampiyonluğu kaçırdı. Fenerbahçe'nin kaderi Denizlispor maçı sonrası değişti. Aziz Yıldırım, istifa ettikten sonra geri döndü ama Daum'u geri getirmedi. Zico geldi, 100. yılda şampiyon olundu ama sadece 70 puan-65 golle..

Daum'un 25 gol+11 puan üstünlüğü olmasına rağmen, sırf şampiyonluk kaçtığı için Alman teknik adam başarısız kabul edildi. Belki uzun yıllar Fenerbahçe'nin ligde 90 gol attığını göremeyeceğiz, yıllar geçtikçe Daum'un ilk 3 senesinde oynattığı göze hoş gelen futbolun değeri daha fazla anlaşılıyor... Ersun Yanal'ın oynattığı futbol çok övüldü, Daum'lu 2004-2006 arası Fenerbahçe çok çok daha iyiydi, daha da iyi bir Fenerbahçe izlemedim zaten...

Normal bir takımda olması gerektiği gibi Daum'la devam edilseydi, eminim Fenerbahçe 4. yıldızı Galatasaray'dan çok daha önce takacaktı, biz Fenerbahçelilerin son 10 yılı daha mutlu geçecekti. "E Daum daha sonra yine geldi ve şampiyonluğu kaybettik"demeyin, o takımı Daum kurmadı. Aragones'in Güiza'sıyla oynamak zorunda kaldı. Mutlaka okuyanlar olmuştur, Daum'un o dönemle ilgili gülümseten bir açıklaması var. Aykut Kocaman'a kanat oyuncusu alınması için 8 kişilik bir liste vermiş. Aykut Hoca ise kanat oyuncusu yerine "Türkiye'nin Drogba'sını alıyoruz" deyip Gökhan Ünal'ı aldırmış. Güiza, Semih gibi golcülerin olduğu takıma, Daum istemediği halde...

Daum'lu günlerden bugünlere gelecek olursak...  Fenerbahçe'nin son 5 yılda sadece 1 şampiyonluğu var. Buna rağmen bugün kulüpte seçim olsa, yine açık ara Aziz Yıldırım seçilecek. Bu nedenle insanın fazla bir şey yazası gelmiyor. Ama Vitor Pereira'dan başlayarak kısa kısa kulübün gündemindeki konulara değineyim.

***


Vitor Pereira'yı tanımıyordum, adamı yolda görsem tanımazdım 1000 Türk'ün 999'u gibi. Geldi, açıklamalar yaptı, bizlere umut verdi. "Hücum futbolu oynatacağım" dedi, "Büyük takımlara hücum futbolu yakışır" gibi sözlerle sezon öncesi desteği topladı. "Benim için öncelik defanstır, 1-0 olsun bizim olsun" deseydi, hücum futbolu hastası bir taraftar olarak anlayışını benimsemesem de, en azından kendimi buna göre hazırlardım.

Sezon bitti, Vitor Pereira'lı Fenerbahçe'yi en güzel Nani özetledi: Biz sezon boyunca takım olamadık... Nani'nin bile hocasını eleştirdiği yerde ise bütün sezon takdir edildi Vitor Pereira sırf maçlarda 3 puan kazanılıyor diye. Neymiş, Fenerbahçe gol yemiyormuş, pozisyon vermiyormuş. Kimse de demedi ki koskoca Fenerbahçe böyle defans ağırlıklı oynar mı... Fenerbahçe'nin oynaması gereken güzel futbolu, Şenol Güneş Beşiktaş'a oynattı sezon boyunca. Vitor Pereira belirli ölçülerde iyi bir teknik adam bence, ama kesinlikle büyük takım hocası değil. Çünkü inanılmaz korkak ve korkakların büyük takımda işi yoktur.

Örneğin Slaven Bilic de iyi hoca bence ama küçük takım hocası. Defans oynatmayı seviyor, hiçbir zaman Şenol Güneş gibi göze hoş gelen futbol oynatamaz bu anlayışla. Oğuzhan Özyakup'un da şöyle bir açıklaması var.. "Bilic takımı defansif çıkarmayı severdi, Şenol Hoca sürekli pas yapan orta saha ister. Bu bana inanılmaz katkı sağladı."

Fenerbahçe, Van Persie, Nani, Diego, Fernandao, Gökhan, Caner, Volkan Şen, Kjaer, Volkan Demirel'li kadrosuyla şampiyon olamayarak tarihin en büyük rezilliklerinden birine imza attı ve Vitor Pereira hala takımın başında! 2005/06 sezonundaki gibi güzel oynarız, 90 gol atıp şampiyonluğu kaçırırız, eyvallah derim ve en büyük Pereira'cı ben olurum. Ama bu adam bütün sezon hücum futbolu oynayacağız diye diye sadece 60 gol atabildi ligde. Üstelik son haftalarda sistem değiştirip daha golcü bir takım yaratmasına rağmen...

***


Gelelim Diego'ya... Sonda yazacağımı başta yazayım, Diego Fenerbahçe'de herkesin söylediği gibi beklentileri karşılayamamıştır ve hayal kırıklığı yaratmıştır... Ama...

Arkadaşlarım ve beni takip edenler bilir ki Diego'yu inanılmaz derecede severdim, hala da severim. Özel olarak takip ettiğim, hastası olduğum nadir topçulardan biriydi. Fenerbahçe'ye geldiğinde de çok sevinmiştim doğal olarak. Diego, hiçbir zaman Alex kadar golcü bir futbolcu olmasa da, kariyerinde birçok sezon 10 golü geçmeyi başardı. Werder Bremen'de oynadığı 3 sezonda, sırasıyla 13, 13 ve 12 gol attı. (Bunlar sadece ligde attığı goller) Müthiş performansı sonrası da 25 milyon Euro bonservis karşılığında Juventus'a transfer oldu. Çok öncelere gitmeden, 2012/13 sezonunda da Wolfsburg formasıyla Bundesliga'da 10 gol attı. Az buz rakamlar değil bunlar.

Diego'nun asıl mevkisi nedir? Ofansif orta saha di mi? Peki Fenerbahçe'de kaç maçta 4-2-3-1 ya da 4-4-1-1'in forvet arkasında oynadı? Sayılıdır çünkü Fenerbahçe son 2 yılda maçların %90'ında 3'lü orta sahayla oynadı. İç sahadaki kolay maçlarda bile hem İsmail Kartal, hem de Vitor Pereira 3'lü orta sahayı bozmadılar. Diego hep hocaların isteğiyle kaleden uzak kaldı.

Bu noktada hayatım boyunca duyduğum en saçma eleştirilerden birine değinmek istiyorum. Bir pozisyonda Diego, defansa kadar koşup golü önlüyor. Tümer Metin ise diyor ki, "Diego'nun orada ne işi var. Sen Hagi'yi, Sergen'i, Alex'i oraya koşturamazsın! 10 numara oraya koşmaz, Diego 10 numaralı formayı çıkarsın" Bir futbolcunun defansa gelip golü önlediği için eleştirdiğini ilk kez gördüm. Aslında ben de Tümer'le aynı şeyi düşünüyorum, bana göre de Diego o kadar koşup defansa gelmemeli ama burada eleştirilmesi gereken kim? Tabii ki Vitor Pereira, öncesinde de İsmail Kartal. Ama Tümer, Diego'yu eleştiriyor... Yahu hocası adama o görevi vermiş. Ben orada oynamam dese, "Sorunlu Diego hocasını dinlemiyor, olay çıkartıyor" denilecek. Takımın birçok maçta en çok koşan ismi olunca ise, "Diego gol yollarında etkili değil, gol atamıyor" deniliyor.


Alex, Josef ve Mehmet Topal'ın biraz önünde üçlü orta sahada oynasa, Fenerbahçe'de efsane olabilir miydi? Kaç gol atar, kaç asist yapardı? Peki hocasına "Ben bu mevkide oynamam" diye resti çeker miydi, çekmez miydi? Burada da Alex'in açıklamasından bir bölüme yer verelim:

"Ama benim başarımın kahramanı Daum’dur. Diego’ya bak mesela iyi bir örnek. Çok çok iyi bir oyuncu, kariyeri ortada. Ama ya oynamıyor ya da performansı genelde beğenilmiyor. Çünkü bana göre İsmail Kartal onun iyi yönlerini yeterince koruyamıyor oyun içinde. Problem bu. Ben de Daum olmasa benzer şeyleri yaşardım.

Mesela Daum beni Pierre van Hooijdonk ve Marcio Nobre’nin arkasına yerleştirmek için aldı. Ve üçümüze göre bir sistem oturttu. Pierre sakatlandı, Anelka geldi ve sistemi ben, Anelka ve Tuncay’a göre değiştirdi. Şu an İsmail Kartal’ın sistemine bakalım... 3 ileride 3 ortada oyuncu var. Bu sistemde Diego’yu göremezsiniz. Dışarıda bırakmanız uygundur. Ama eğer hoca derse ki Diego benim için önemli, oynamalı. O zaman sistem değiştirip Diego’yu koyabilirsiniz. Diego’nun pozitif oyun yönünü görmek için onun oynayabileceği sistem tercih etmeniz gerek. Tıpkı Daum’un oyun içinde kötü noktalarımı kapatmamı sağladığı gibi.”

Özetle, Diego hayal kırıklığı yaratmıştır ama hakkında yapılan çoğu eleştiri saçma ve cahilcedir. Bir Tümer'in söylediklerine bakıyorsun, bir de Alex'in sözlerine... Daum olmasa, o dönem Vitor Pereira bizim hocamız olsa, Alex belki de ıslıklanarak takımdan gönderilecekti.

***


Yazı uzadıkça uzuyor, zaten okumayı bırakan çoktan bırakmıştır. :) Bu nedenle içimden geldiği gibi yazmaya devam ediyorum... Biraz da Gökhan Gönül ve Caner Erkin transferlerinden bahsedeyim. FM oynayan herkesin önceliği, oyuncularını bedava kaptırmamaktır. Adeta oyun boyunca birer İlhan Cavcav oluruz. Sözleşme bitimlerine en az 6 ay kala anlaşma yoluna gideriz ki, el bebek gül bebek gibi büyüttüğümüz oyuncular, başka takımlara bedava gitmesinler..

Peki Fenerbahçe ne yapıyor? En önemli yerli oyuncuları, Caner Erkin, Gökhan Gönül ve Mehmet Topal'la sözleşme imzalamıyor, sezon sonunu bekliyor. Bu üç oyuncunun bonservis toplamları 20 milyon Euro. Ama sen Manchester City ekonomik rahatlığındaymış gibi oyuncularla anlaşmak için sezon sonunu bekliyorsun. Sonuç: İkisi gitti, sadece Mehmet Topal kaldı. Böylesine değerli oyuncular gidiyorsa, kızılacak ilk kişiler yönetimdekilerdir, oyuncular değil. Siz hiç Barcelona'nın, Real Madrid'in, Bayern Münih'in değerli bir futbolcusunu bedavaya kaptırdığını gördünüz mü? Göremezsiniz. Adamlar 2 sene öncesinden 5 yıllık sözleşme imzalıyorlar. Sen imzalamıyorsan, demek ki o futbolculara yeterli değeri vermiyorsundur... Oyuncu böyle bakar olaya.

Madalyonun diğer yüzü ise... Tuncay Şanlı, Avrupa'ya gittiğinde bonservis kazandırmadığı için arkasından sallayanlar, küfredenlerin Caner Erkin'e hiçbir şey demediklerini görüyorum. Ne fark var? Kulüpte hiçbir şeyin standartı yok ki zaten... Sen Caner'i 1 kuruş kazandırmamasına rağmen alkışlarla gönderirsen, Gökhan'a da bu kadar kızamazsın. Neticede yaş itibari ile Caner, Gökhan'dan çok daha fazla bonservis getirebilecek bir futbolcuydu.


Gökhan Gönül meselesine gelince... Yine beni takip edenler bilir, kırgınlık olmuştur ama Rüştü'yü hala çok severim. Hiçbir zaman sorun çıkarmamıştır. Volkan, Emre Belözoğlu gibi abuk sabuk işlere kalkışmamıştır. Bu kulüpte son 20 yılda dayak yiyen tek futbolcudur. Buna rağmen o dönem kulüpten ayrılmayıp oynamaya devam etmiştir, sonrasında da Barcelona'ya kadar gitmiştir muhteşem performansıyla... Alex, Volkan, Gökhan, Caner, Emre Belözoğlu, Van Persie vs... Amigodan dayak yeseler neler olur? Biri bile kulüpte kalır mı? Peki o amigonun, tribün liderinin hali ne olur? Rüştü'yü döven İbrahim Gümüştekin'in hala Anadolu GFB'nin lideri olduğunu, hem Sedat Peker, hem de Aziz Yıldırım tarafından desteklendiğini biliyor musunuz?

Tüm bunları geçtim, Zico, Rüştü gibi bir kaleciyi 3. kaleci olarak düşünüyordu. Ben yurt dışına transfer olmasını istiyordum, Beşiktaş'a gittiği için tabii ki Rüştü'ye kırgındım fakat o dönem Gürcan Bilgiç'e röportaj vermişti "Ben hala Fenerbahçeli Rüştü'yüm, bunu da Beşiktaş başkanı ve yöneticileri biliyor" diye. O röportajdan sonra da Rüştü'yü savundum hep. Rüştü konusuna peki neden girdim şimdi... Gökhan'ı da aynı Rüştü'yü savunduğum gibi savunuyor olabilirdim şu an. Ama o yaptığı karaktersizlikte Tümer Metin olmayı seçti. Hiç farkı yok.


Gökhan Gönül, fanatik Fenerbahçeli Ercan Saatçi'nin de bulunduğu bir ortamda "AYLAR ÖNCE" Beşiktaş'a imzayı attı. Bakın attı diyorum, çünkü bunu ben dahi çok "net" bir şekilde duyduysam, basındaki "baron"lardan bilmeyen yoktur. Ön protokol ya da başka bir şey... Ortada hiçbir şey yokken Gökhan'ın Beşiktaş'a imza attığı söyleniyor lig devam ederken, Gökhan bunu sürekli yalanlıyor, sonunda da Beşiktaş'a transfer oluyor. Sürekli yalanlamasa, hakkında haber yapanlara şerefsizler vs. demese, yine bu kadar kızmayacağım. Haftalarca bu imza işinin yalan olduğunu söyledi, sonrasında da resmen Beşiktaş'ta. Bir Fenerbahçeli bu saatten sonra Gökhan Gönül'e neden inansın? Gökhan Gönül benim için artık Tümer Metin'den farksızdır, en az onun kadar karaktersizdir kişilik olarak.

Ben Revivo-Baliç ikilisini Galatasaray'da izlemiş adamım. Sonrasında da Rüştü. Koymaz artık Gökhan'ın Beşiktaş'ta, Galatasaray'da oynaması. Benim Gökhan'a asıl kızdığım nokta şu... "Şampiyon olamazsak çok ağır fatura çıkar. Herkes kendine dikkat etsin" demişti Galatasaray derbisi sonrası. Hatırlayacaksınız, aynı maçta Diego'yu da taraftarın önüne atmıştı. Sen böyle kabadayı gibi açıklamalar yapıp Beşiktaş'a gidemezsin... Bu mu hesap vermek, bu mu çok ağır fatura ya... Üstelik paylaştığı veda mesajında da Fenerbahçe'nin adını anmıyor, tek "Fenerbahçe" geçmiyor Instagram paylaşımında... Senelerce hem Aziz Yıldırım'ı, hem taraftarları yalayıp, şampiyonluk yarışı sırasında Beşiktaş'a imza atan futbolcunun Tümer Metin'den hiçbir farkı yoktur, nokta.

*** Çelişkilerle dolu kulübün, çelişkilerle dolu başkanının sözlerine de değinip yazıyı noktalayayım. Aziz Yıldırım, İsmail Kartal döneminde şu sözü söylemişti: Bundan sonra başarı İsmail Kartal'ın, başarısızlık Aziz Yıldırım'ındır. Ne oldu, o kaldı, İsmail Kartal gitti. O sezon sonuna gelelim... Açıklaması şu şekilde: İsmail Hoca'ya kefilim. Yine kefilim. Şampiyonluk kaçtı, suçlu benim evet. 50 milyon Euro harcasam şampiyon olurduk. Ama 50 milyon Euro'yu harcasam kulübe ihanet etmiş olurdum... Fenerbahçe'nin geleceği olmazdı...

Bunları diyen Aziz Yıldırım ne yaptı, bir önceki yıl yapmadığını yapıp 50 milyon Euro'luk transfer yaptı. Yine şampiyon olamadı. Şampiyon olamamasını geçtim, kendi deyimiyle söylüyorum, "Kulübe ihanet etti". Peki bu sözleri bir kişi bile Aziz Yıldırım'a hatırlatabildi mi? Hatırlattı diyelim, Aziz Yıldırım'ın yanıtı ne olurdu? Sen Terraneo diye bir adam getiriyorsun, transferleri ona yaptırıyorsun, sonra eleman deyip gönderiyorsun. E belki şampiyonluk Terraneo'yu gönderdin diye kaçtı? Fenerbahçe'nin böyle çelişkilerle dolu bir başkanı olursa, teknik direktörü de sezon başı defalarca hücum futbolu oynatacağım deyip defans oynatır, bu çelişkileri sorgulayan mı var?


Yine diyor ki, "Nani için Çin'den 20 verdiler satmadık, 25'e kadar da çıkacaklardı pazarlık yapsak" Bunu devre arası için söylüyor, bugün Nani 20'lere değil, 8.5'a gidiyor... Koca kulüpte bunu başkana sorabilecek tek bir kişi dahi yok.

Pereira yerine herkesin tanıdığı, kaliteli bir teknik adam getirilse, sırf Nani değil, Caner ve Gökhan da kulüpte kalacaklardı belki. Pereira ile ilk takışan Van Persie oldu ve adam tüm bu olumsuzluklara rağmen ligi 16 golle tamamladı, onun da performansı kesinlikle artacaktı. Kovulunca verilecek 3-4 milyon Euro'luk tazminat mı Vitor Pereira'yı takımda tutan? Belki bu 3 milyon Euro yüzünden 50 milyon zarar edecek kulüp.

Diyelim ki, bir şekilde Beşiktaş çöküşe geçti ve Fenerbahçe de öyle veya böyle şampiyon oldu. Bu Fenerbahçe'de doğruların yapıldığı anlamına gelmez. Nani'nin vatandaşı Pereira'yı eleştirdiği yerde kimse bizim onu desteklememizi beklemesin. Galatasaray bu durumdayken zaten Fenerbahçe için en kötü ihtimal 2.'lik. Aziz Yıldırım da sağolsun Fenerbahçeli taraftarları 2.'liğe alıştırdı, sorun edilmiyor kaçan şampiyonluklar...